Html Kod,Html Kodları,İzmir Haber,İzmir Haberleri
   
  ABDURRAHMANGAZİ İLKÖĞRETİM OKULU
  Yazılar
 

"Atların İyileştirme Gücü"

 
 
İzmir'in Menemen ilçesindeki Sabahat Akşıray Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'nde eğitim gören çocuklara, iletişim becerilerinin gelişimi amacıyla hayvanlarla terapi tekniği uygulanıyor.

***

Merkez Müdürü Sadettin Akçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, otistik çocukların çevreleriyle iletişim kurmasını sağlamak ve davranış problemlerini çözmek amacıyla uygulanan çok sayıda terapi yöntemi bulunduğunu söyledi.

Merkezde verilen özel eğitim sürecinde, iletişim odaklı terapi tekniklerini de uyguladıklarını ifade eden Akçi, ''İnsanlar arası iletişimin sosyal ön koşulları vardır. Oysa insanla hayvan arasındaki ilişkide ön koşul söz konusu
değil. Özellikle öfke krizine giren çocuklar, koşulsuz iletişim kurabilen hayvanlarla bir araya geldiğinde rahatlıyor'' dedi.

Merkezde 2002 yılından bu yana hayvanlarla terapi tekniğinin kullanıldığını bildiren Akçi, şöyle devam etti:

''Mutlu olan insanın bir sonraki davranışı da olumlu olacaktır. Hayvanların, özellikle de atların çocuklar üzerinde olumlu etkisi var. Biz de çocuklarımızı mutlu etmek için at terapisi uygulamaya başladık. Semersiz kullanıldığında,özellikle tensel temas esnasında çocukların negatif enerjilerinin alındığını, devamındaki çalışmalarda son derece olumlu tepki verdiklerini gördük. Bugüne kadar özgün terapi yöntemlerini uyguladığımız 74 çocuk, normal eğitim veren ilköğretim okullarına kazandırıldı. Bu terapi sürecinin büyük etkisi olduğuna inanıyoruz.''



GÜVERCİNLERİN KANAT ÇIRPIŞLARIYLA SAKİNLEŞİYORLAR



Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi Müdürü Sadettin Akçi, 160 öğrencinin eğitim gördüğü kurumda, 2'si midilli 4 at ile çok sayıda köpek, güvercin ve kümes hayvanlarıyla terapi uygulandığını belirtti.

Her çocuğun otizmden farklı şekillerde etkilendiğine dikkati çeken Akçi, çocukların çeşitli çalışmalara verdiği tepkiyi gözleyerek terapi şekline karar verdiklerini kaydetti.

Otistik çocukların sıklıkla öfke nöbeti geçirdiğini vurgulayan Akçi, ''Öfke krizine giren çocuğun kilitlenmesini güvercinlerin kanat çırpışı çözüyor ve rahatlamasını sağlıyor. Öfkeyle giren çocuk, gülerek çıkıyor o alandan'' diye konuştu.



''AVRUPA'NIN EN İYİ MERKEZLERİNDEN''



Sadettin Akçi, sürdürülen projeler aracılığıyla Avrupa ülkeleriyle temas halinde bulunduklarını, dünyada engelli bireylere uygulanan hayvanlarla terapi yöntemlerini incelediklerini söyledi.

İtalya, Macaristan ve Romanya'dan heyetlerin merkeze gelerek incelemelerde bulunduğunu bildiren Akçi, şöyle konuştu:

''Farklı ülkelerdeki çalışmaları inceleyerek, uygulamaları müşterek bir noktaya getirmeye çalışıyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, engelli birey aynı sorunları yaşıyor. Bu anlamda özgün terapilerle ilgili Avrupa'nın en iyi merkezlerinden biriyiz.''

Akçi, otistik çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak biyolojik ve psikolojik istasyonlardan kurulu merkezin benzerinin Türkiye'de bulunmadığını, hayırseverlerin destekleriyle gelişen merkezde hayvanlarla terapi yönteminin yanı
sıra suyla terapi (hidroterapi), sanat ve doğayla terapi tekniklerinin uygulandığını kaydetti.

Kaynak : Ntv.Yeşil





 
BASKASININ COCUGUNU SEVMEDEN
 
Kimi yasantilar, kimi durumlar insana daha once yeterince kavrayamadigi gercekleri kavrama, yeterince farkedemedigi baglantilari farketme olanagi verir. Bu deneyimler cogu zaman gerceklerin yalinlastigi; kafa karistiran gunluk telaslarin azaldigi ve insanlar icin gercekten onemli olan seylerin daha kolay one cikabildigi anlarda veya ortamlarda yasanir.

Bu ortamlardan biri, yeni dogmus bebeklerin camin bir yaninda, onlari gormeye gelenlerin ise camin diger yaninda bulundugu dogumevleri veya hastanelerin dogum birimleridir. Camin bir yanindaki yalin mi yalin, kimseyi umursamaz gibi gorunen bebekleri izleyen diger yandaki yetiskinler sanki buyulenmis gibi gorunurler. Yuzlerinden baktiklari bebeklere duyduklari hayranlik, yakinlik ve sevgi kolayca okunabilir. Dunyaya henuz yeni gelen bebekler ile nicedir dunyada bulunan yetiskinlerin karsilastiklari bu sakin ve sessiz anlar gercekten cok etkileyicidir.

Bu karsilasmanin etkileyici olmasinin bir diger nedeni, bebeklerin yalinliginin yetiskinlere de yansimasi; olusan hayranlik, yakinlik ve sevginin kolayca buyumesi ve paylasilmasidir. Bu paylasim, bazen bebeklerin adsiz ve kimliksiz olmasi sayesinde daha da kolaylasir. Adlar ve kimliklerin getirebilecegi onyargilardan gorece arinmis bu ortamda yetiskinler, gunluk yasamda kolayca kapildiklari farklilik ve ustunluk aldanmalarini, bencillik egilimlerini bir yana birakip, ortakliklarini ve insanliklarini doyasiya yasarlar.

Kimlikten Öncesi

Bebeklerin yalinligi ve henuz daha sonra kendilerine verilecek olan olagan toplumsal kimliklerden uzak olmalari, eskiden kimi dogumevlerindeki bir uygulama ile insani gulumseten ve dusunmeye iten bir duruma donusurdu. Dogumevi kayitlarina anne babanin soyadi ile kaydedilen ve adi henuz kayitlara gecmemis bebeklerin yattiklari minik yataklarin onune, onlari gormeye gelenlerin aradiklari bebekleri bulabilmesi icin soyadlari yazilirdi. Soyadinin yanina da “bebek” eklenirdi. Boyle olunca, uyuyan yalin mi yalin her bebegin onunde cogu zaman insani gulumseten garip ifadeler konmus olurdu: “Koca bebek”, “Sari bebek”, “Demir bebek” gibi.

Bu ifadeler, bebeklere daha sonra verilecek ve onlarin birer birey olmasindan ote birbirleri ile ayri dusmelerine neden olabilecek kimliklerin sanki bir habercesi gibiydi. Bu sifatlar, bir cocugun diger cocuktan farkli gorulmesi, farkli tutulmasi icin yapilacaklarin bir habercisiydi. Oysa yattiklari yerde bu bebeklerin cinsiyetleri, etnik kokenleri, toplumun hangi kesiminden bir aileye geldikleri, bedensel veya zihinsel bir engele sahip olmadiklari belli degildi. Belli olmadigi icin onyargilara ve ayrimciliga maruz kalmiyorlardi. Bu yalin ortamda, yalin halleriyle, paylasilan ortak sevgiden hepsine pay dusebiliyordu.

Baskasinin Cocugu

Okul cikis saatlerinde cocuklarini okuldan alan anne babalari gorunce, insan bu dogumhanenin buyusunu dusunmeden edemiyor. Okul cikislarinda diger ogrencilere hic dikkat etmeden, onlara hic yuz vermeden kendi cocuguna ulasmaya cabalayan nice yetiskin gormek mumkun. Cocugunu alip evine dogru yuruyen veya arabasina bindiren nice anne baba, diger cocuklarla hic ilgilenmiyorlar. Veli toplantisinda kendi cocugu yaninda, diger velilerin cocuklari ile ilgilenen, kendi cocugu kadar diger cocuklara da ilgi, sevgi, destek isteyen veliler oldukca az. Cocugunu baska cocuklarin onune gecmeye tesvik edenler bol; kendi cocuguna bir kalem verildiginde diger cocuklara da verilip verilmedigini anlamaya calisan anne babalar ise azinlikta.

Oysa arastirmalar da, dunyanin hemen her yerindeki deneyimler de anne babalarin kendi cocuklari gibi, baskalarinin cocuklarina da ilgi gostermesi gerektigine isaret etmekte. Toplumda refahin adil paylasilmasi nasil toplumun daha mutlu olmasini sagliyorsa, okulda sevginin, ilginin ve kaynaklarin esit paylasilmasi da okuldaki tum cocuklari daha mutlu ve basarili kiliyor. Okulda, mahallede ve genel olarak toplumda anne babalarin yalniz kendi cocuklarina degil, butun cocuklara sahip cikmasi aslinda herkesin yararina.

Her Bebek Bizim Parcamiz

Bebekler insanlara yeterince kavrayamadiklari gercekleri kavrama, yeterince farkedemedikleri baglantilari farketme olanagi veriyor. Dogan her bebek, her ne kadar kucuk ve kirilgan gorunse de, yetiskinler icin ogrenilecek nice buyuk ders, nice ogrenme olanagi tasiyor. Yeni dogan bebeklerle gecirilecek zaman, kisacik bile olsa, insana insanligini farketme olanagi sunuyor.

Dogan her bebek, ona verilecek ad ne olursa olsun, insanligin bir parcasi. Dogan her bebek, bizim cocugumuz! Ister yakinda, ister uzakta dogsun; adi ister Mihali, ister Rojda, ister Muammer, ister Rakel, ister Clayton, ister Deniz, ister Defne, isterse dilimiz bile donmeyen bir ad olsun; bizim cocugumuz, bizim parcamiz.

Ancak bir catisma olunca koyune gelinen, ancak bu nedenle kendisine mikrofon uzatilan, mikrofona cocuk olmanin getirdigi durustlukle yasadiklarini tarif eden, soyledikleri yuzunden haklari yeniden ihlal edilen Cicek de bizim parcamiz.

Dunyaya gelen her bebek, guzel bir adi ve guzel bir dunyayi hak ediyor. Bir bebegin, bir cocugun ayrimcilik gormeden yasamasi ve bir evin, mahallenin, toplumun saygi, sevgi ve destek goren parcasi olmasi, onun en dogal hakkidir ve hepimizin ortak yarari, iyiligi ve mutlulugu icin gereklidir.

Iste tam bu nedenle, baskasinin cocugunu sevmeden, insan kendi cocugunu yeterince sevemez. Baskasinin cocugunu dusunmeyen, aslinda kendi cocugunu dusunmemektedir.
 
 
Doç. Dr. Serdar DEĞİRMENCİOĞLU



Okul Çağı Çocuklarında Şişmanlık (Obezite)

 

Dr. Seren Üksüs
Alman Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı

 

Okul çağında çocuklarda görülen şişmanlığın nedenleri :

1- Küçük yaştan itibaren aile tarafından çocuğa yanlış beslenme alışkanlığının kazandırılması.

2- Daha kolay tüketmesini sağlamak amacıyla tatlı besinlere yöneltme (süt, yoğurt, şeker karıştırma, gofret, şekerleme, vb. verme).

3- Sağlıksız okul ve yuva mönüleri.

4- Özellikle özel okullarda açık büfe yemek servisi.

5- Tatlı ağırlıklı mönüler.

6- Yemekhane ve kantinlerde yanlış besin bulundurulması , ister istemez çocuğa sağlıksız alternatiflerin sunulması ile onlar arasından seçim yapma zorunda bırakılması.

7- Kısa süren ders aralar nedeni ile çocukların hızlı tüketilebilir besin seçimine yönelmesi. (Gofret, çikolata, şekerleme, vb).

8- Fiziksel aktivite azlığı (okula servis ile gidip-gelme) .

9- Beden eğitimi derslerinin olduğu saatlerde diğer derslerin yapılması.

10- Şehirleşmeye bağlı çocukların oyun ve eğlence alanlarının azalması.

11- Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen zamanın çok fazla olması.

12- Büyükanne, büyükbaba ve aile büyüklerinin çocuğun zayıf olduğu yönünde inanışları ve baskıları sonucu çocuğa küçük yaştan itibaren aşırı ve zararlı gıdalarla beslenmesi .

     13 - Diyetisyene danışmadan, kulaktan duyma bilgiler ve batıl inanışlarla, çocuğa zararlı olabilecek besinlerin verilmesi.

     

      Etkileri ve Sebep Olduğu Hastalıklar:

      Çok şekerli gıdalar kan şekeri üzerinde, çabuk yükselmesini ve devamında aynı hızda düşmesini sağlayan bir etki mekanizmasına sahiptirler. Bu nedenle ders arasında ve öncesinde gofret, çikolata, şekerleme gibi çoğunluğu basit şekerlerden oluşan gıdaların tüketimi, dersin başında çocuğunuzun kan şekeri seviyesinin artmasına, dersin sonuna doğru da iyice azalmasına sebep olacaktır. Bu da elinde olmadan dikkat kaybına ve dersi takip zorluğuna yol açacaktır.

Bununla birlikte kan şekeri düşen ve açlık hisseden çocuk fark etmeden yine bu besinlere yönelecek ve bu sağlıksız beslenme döngüsü devam edecektir. Bunun sonucunda da çocuklarınızın vücut ağırlığı artacak ve sağlıklarını ciddi şekilde tehdit eder boyutlara ulaşacaktır.

Vücut ağırlığındaki bu artış ise çocuğunuzun, bazıları hemen, bazıları ise ilerleyen yaşlarda görülen koroner kalp hastalığı, kolesterol, damar sertliği, hipertansiyon, diyabet, gut, kanser (göğüs, rahim, safra, barsak, prostat, vb.), mide rahatsızlıkları (ülser, gastirit, vb.), karaciğer yağlanması, nefes darlığı, eklemlerde zorlanma gibi pek çok hastalığa yakalanmasına neden olacaktır.

 

Çocuğunuzu Şişmanlığa Karşı Korumak İçin Yapmamız Gerekenler:

1- Başta anne, baba ve çocuk olmak üzere diğer aile bireylerinin de, gerek besin seçimi, gerekse besin hazırlama, pişirme ve saklama yöntemleri gibi konularda süreklilik gösteren eğitimleri almaları sağlanmalıdır.

2- Genellikle büyük ve yoğun olan porsiyonları, tabak boyutu ve doluluk bakımından azaltılarak ideal sınırlara çekin.

3- Çocuğa ihtiyacı olduğu kadar besin verin (fazlasını veya azını vermeyin).

4- Çocuğun tek tip besinlerle beslenmesini engelleyin.

5- Sevdiği tek bir besinden çok fazla vermek yerine besin çeşitliliği sağlayın.

6- Çocuğunuzun sevmediği besinleri tüketmeye zorlamayın.

7- Sevmediği besinler yerine benzer yararlılığa sahip besinleri tercih edin.

8- Sevmediği ve yemediği besinleri değişik sunuş yöntemleri ile sevdirin.

9- Bu besinleri az miktarlarda sevdiği besinlerin içine karıştırın.

10- Çocukları tatlı ve yağlı besinler (çikolata, gofret, şekerleme, cips, vb.) yerine, meyve ile ödüllendirin.

11- Çocuğunuza yavaş yemek yeme alışkanlığını kazandırın.

12- Çocuğunuzun televizyon ve bilgisayar karşısında oturma süresini azaltın.

13- Sadece söyleyerek değil, kendiniz de uygulayarak egzersiz yapma alışkanlığının çocuğunuza kazandırılmasında yol gösterici olun.

14- Beslenme uzmanı bulundurmaları yönünde okullardan ve yuvalardan talepte bulunun.

15- Çocukların fast food besinlere ulaşmasını engellemek için kafeterya, yemekhane ve kantinlerde bu besinlerin satılmamasını sağlayın.

16- Çocuğunuzu okula yazdırırken oyun bahçesi olan ve çocuklar için yeterli alan ayrılmış olanları tercih edin.

17- Her mahallede çocukların oyun oynayıp, spor yapabileceği alanların ayrılması için talepte bulunun.

18- Çocuğunuzun arkadaşları ile bilgisayar başında değil, dışarıda spor salonları veya açık alanlarda oyun oynamasını sağlayın.

19- Çocuğunuza günü ve zamanı planlamayı öğretin ve bu planın içinde her zaman beslenme, oyun, uyku ve egzersize yeterli vakit ayırmasını sağlayın.

20- Çocuğunuz için yemek pişirin.

21- Kolaya kaçıp dışarıdan beslenme alışkanlığını çocuğunuza kazandırmayın.

22- Hazır besinleri (hazır meyve suları dahil) çocuğunuza vermekten kaçının. Taze meyve suyu hazırlayın.

23- Mümkünse beslenme çantası hazırlayın veya yanına sağlıklı besinler verin.

24- Çocuğunuzun günlük besin öğesi gereksinimlerinin belirlenmesi, eğitimlerle besin tercihlerinin düzeltilmesi, sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıklarının kazandırılması için mutlaka diyetisyene danışınız.

 

Çocuğa göre değişmekle birlikte günlük en az tüketilmesi gereken miktarlar:

1- 2 su bardağı süt veya yoğurt.

2- 2-3 köfte büyüklüğünde et, tavuk veya balık.

3- 3-4 ınce dilim ekmek ve 5-6 yemek kaşığı pilav ya da makarna.

4- 8-10 yemek kaşığı sebze yemeği.

5- 3-4 adet orta boy meyve (üzüm, çilek, kiraz, vb. taneli meyveler 10-12 tane).

Bu miktarlar çocuğun hiçbir (geçici veya kalıcı) rahatsızlığı olmadığı varsayılarak verilmiştir. Besinleri öğünlere dağıtarak tüketiniz (En az 3 ana, 2 ara öğün).

Çocuğun Normal Gelişimi ve Gelişim Aşamaları‏

Motor Gelişim (Hareketsel) ve Özellikleri

İlk üç ay içinde

Gözleri ile hareket eden şekilleri takip edebilir, kucağa alındığında kafasını dik tutabilir, yüz üstü yatarken kafasını bir miktar yukarı kaldırabilir ve yanlara çevirmeye çalışır, kollarını hareket ettirebilir,ellerini yumruk haline getirebilir.

Üç - altı ay arasında

Nesne ve oyuncakları yakalamaya çalışır onlara uzanmaya çalışır, eline aldığı nesneleri ağzına götürmeye çalışır, hoşuna giden nesnelere uzanmaya çalışır. Kafasını yüz üstü yatarken tam dik kaldırabilir. Kafasını tutabilir.

Altı - oniki ay arası

Oturabilir, emekleyabilir, tutunarak ayağa kalkabilir, 12. ayın sonuna doğru ayakta çok kısa süreli durabilir, ayakta tutulduğunda ayaklarını hareket ettirir, ufak eşyaları ve oyuncakları iterek yuvarlayabilir, elleri arasında oyuncak geçişi yapabilir, sırt üstü yatarken düz dönebilir, işaret parmağı ile nesneleri gösterebilir.
 
Oniki -  onsekiz ay arası

Yürür, elinden tutulduğunda merdiven tırmanır, ayakta iken çömelebilir, ayağı ile topa vurabilir, yere doğru eğilir, destekle zıplayabilir, kaşığı rahatlıkla tutabilir.

Onsekiz -  yimidört ay arası

Kapıyı açabilir, kendi başına merdivenden inip çıkabilir, bir elini daha çok kullanmaya başlar , oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir (2-3 küpten kule yapabilir ).

İki-  üç yaş arası

Düşmeden koşabilir, bazı çizgileri taklit eder, merdivenden rahatlıkla kendi başına inip çıkabilir, oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir,düğmesini açabilir, üç tekerlekli bisikleti sürebilir, tek ayak
üstünde kısa bir süre durabilir , bir bardak suyu taşıyabilir ,yürürken engelleri adım atarak rahatlıkla geçer, rahatlıkla çömelip kalkabilir, geri geri yürüyebilir.

Üç - dört yaş arası
Tek ayağı üzerinde uzun süre durabilir, ayakkabısını giyer, kendini doyurabilir, düz çizgi çizebilir, tek başına dolaşmaya çalışır, çift ayakla 40 cm sıçrayabilir, öne takla atabilir, yardımsız kaydıraktan kayabilir, çömelip kalkma hareketini rahatlıkla yapabilir, oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir, 40-50 cm den aşağı atlayabilir, tek ayakla sıçrayabilir, dans etme müzik ile beraber tempo tutma, zıplayan topu eli ile tutma, kağıttaki şekilleri boyar, 3-4 renk eşleştirebilir, aynı kartları eşleştirebilir, bazı harfleri eşleştirebilir, artı eksi yapabilir.

Dört - altı yaş arası

Makasla kağıtları kesebilir, bakarak 1 den 8-9 a kadar sayı yazabilir, öğretilirse adını yazabilir, sek sek oynayabilir, üçgen ve kare yi kopyalar,
kendi giyinir kendi soyunur, ayakkabısını bağlar, yüzünü yıkar, dişini fırçalar, altı yaşında iki tekerlekli bisiklete binebilir, el becerileri gözle görülür bir şekilde gelişir.


Dil Gelişimi


İlk - üç ay içinde

Sese karşı tepki verir, agulama şeklinde sesler çıkarabilir, tanıdık kişi ve eşyaları görünce ellerini sallar gözü ile takip eder, kendi kendine
gülümseyebilir, müzik ve konuşmaya karşı tepki verir, kendi kendine oynarken bazı heceleri tekrarlar, dudakları ile p , b, m gibi harfleri çıkarmaya çalışır.

Üç - altı ay arasında

Çevresinde konuşan kişileri arar, ağlarken konuşulunca rahatlar, agulama şeklinde iletişim kurar, yüksek sesle güler, kendine göre ağlama dışında heceler kullanır.

Altı - oniki ay arası

Annenin sesini taklit etmeye çalışır, cee oyunu oynar, bazı eşyaları ses çıkartmak için kullanır, ma ma -da da gibi sesleri rahatlıkla çıkarır, 12 aya doğru baba mama der, oyuncakları ve kişileri ile anlamsız dahi olsa konuşmaya çalışır,

Oniki - onsekiz ay arası

Hızla yeni kelimeleri öğrenmeye devam eder, her gün gördüğü cisimleri adlandırmaya ve onları rahat tanımaya başlar, insanlar ile ilişki kurarken anlamlı kelimeleri çoğunlukla kullanmaya başlar, ailenin öğrettiği kelimeleri kendi kendine tekrarlar, onsekizinci aya doğru iki komutu üst üste anlayıp yerine getirir, (bardağı al mutfağa götür gibi ),

Onsekiz - yimidört ay arası

İki kelimelik cümleler yapmaya başlar, tanıdıklarının ismini bilir, isteklerini rahatlıkla ifade edebilir, ikiden fazla komutu anlar ve yerine getirir, yirmidördüncü aya doğru üç kelimelik cümleleride konuşur.

İki - üç yaş arası

Tanıdığı yetişkinler ile rahatlıkla sohbet eder, reddetme ifadesi kullanabilir, cümle yapısı erişkin cümle yapısına benzemeye başlar, vücudunun parçalarını rahatlıkla yapar, bütün komutları yerine getirebilir, kelime hazinesi hızla artar.

Üç - dört yaş arası

Konuşma ve cümle kurması erişkine iyice benzemeye başlar, kendine ait yaş, soyad gibi özellikleri bilir, ezberlediği şarkı sözleri vb. rahatlıkla söyler, erişkinler ile rahat sohbet edebilir.

Dört - altı yaş arası

Grup halinde olan konuşmalara katılır, hikaye ve masal anlatır, sayı sayar, kelime hazinesi iyice artmıştır, sıfatları rahat kullanmaya başlar, cümle yapısı ve şekli erişkinle hemen hemen benzer, isteklerini ayrıntıları ile anlatabilir.


Sosyal ve Kişilik Gelişimi Özellikleri

İlk - üç ay içinde

Anneyi tanıyarak tepki verir, konuşulunca dinler, kucağa alınınca susar, nesneleri takip eder, gülümser.

Üç-  altı ay arasında

Anne babasına sarılarak kucaklar, nesneleri ve yiyecekleri ağzına götürür, kendiliğinden gülümser, elini uzatır.

Altı - oniki ay arası

Oyuncakları ile 10-15 dk oynar, ce oyunu oynar, karşılıklı oyun oynar, yabancıları tanır, tanıdıklarına ses çıkartır, anneden ayrı kalınca endişelenir, baba mama gibi kelimeler ile iletişime geçmeye çalışır.

Oniki - onsekiz ay arası

Kendi kendine bardakla su içebilir, kaşıkla yemek yiyebilir, oyuncaklar ile etkileşimi artar, giyimine yardım eder, müzik ile beraber tempo tutabilir,istemediği şeyleri belli eder, ayakkabı çorabını çıkarabilir.

Onsekiz - yimidört ay arası

Tuvaletini söyleyebilir, istendiğinde ufak komutları yerine getirerek erişkinler ile etkileşime girer, taklide dayalı oyunlar oynar( bir kutuyu araba gibi sürmek gibi ),diğer çocuklara ilgisi artar, diğer çocuklar ile oyuncakları ile beraber oynar, oyuncaklarını diğer çocuklardan kıskanır, rahat su içer, yemek yer.

İki - üç yaş arası

Evcilik oynar, ev işlerine yardım eder, çatal kullanır, giyimini kendi başına yapabilir, tuvaletini haber verir, bazı arkadaşlarına daha fazla ilgi gösterir.

Üç - dört yaş arası

Diğer çocuklar ile etkileşim ve iletişimi iyice artmıştır, yetişkinlerin söylediklerinin büyük çoğunluğunu anlar, oyunlarındaki kurallara uymaya çalışır, kıyafetlerinin tamamını çıkarabilir, gece tuvalet kontrolünü sağlayabilir, el yüz yıkama diş fırçalama işlemini yapar.

Dört - altı yaş arası

Sosyal hayata adapte olmaya çalışır, arkadaşları ile uyumu artar, TV da bazı programları takip eder, kendine has özellikler belirir, etrafla etkileşimi iyice artar, kendisi masal anlatabilir.


Çocuğun Gelişiminde Genel Özellikler

Çocuk yetiştirmek en büyük sanattır. Çocukların genel davranış özelliklerini anlamak, onların ruh dünyalarına inmek gerçekten her anne babanın yapabildiği bir şey değildir. Bazı anne babalar çocukların sadece fiziksel bakımlarına yönelik beslenme, barınma, sağlık problemlerini gözetip onların olaylar karşısındaki düşündükleri şeyler, tepkileri, yorumları, üzüntüleri, sevinçleri hesaba katmazlar. Kişisel görüşme ile haberleştiğimiz Amerikalı bir sağlık mensubu şunu söylüyor ''acil sağlık müdahaleleri yaparken olaylardan çocukların etkilendiğini, bazı psikolojik problemlerin oluştuğunu görüyorum, anne babalara veya bakım veren kişilere çocukların sıkıntılarını bahsettiğimde, onlar çocuk ne olacak ki diyorlar, ben buna dayanamıyorum, onlarında ruh dünyası var'' şeklinde yakınıyordu.

Anne babaların çocuklarının normal bir şekilde sosyal, kişilik ve mental motor gelişimin olması ve sağlıklı bir psikolojik yapıya sahip olmaları için yapmaları gerekenler

Dengeli Eğitim ve Yönlendirme

Anne babanın kendi aralarındaki söz ve davranış birliğiÇocuğa karşı aşırı hoşgörü veya aşırı disiplin uygulamalarından kaçınmaları Olaylar ve ilerleyen süreç içerisinde davranış olarak tutarlı olmaları ve farklı farklı tepki vermemeleri. Çocuğa tepkilerinin yersiz ve abartılı olmamasıGüzel ve faydalı şeylerde çocuğun davranışlarının onaylanması.Hatalı durumlarda uygun bir şekilde cezalandırılmaları
Yapılan yanlışları sadece kızarak değil nedenini mantık çerçevesinde açıklamaları.Onlara değer vermeleri.Kişilik yapılarına saygılı olmaları. Onlara söz hakkı tanımaları.Sevildiklerini hissettirmeleri.Onlara güven duygusunu aşılamalarıSosyal ve psikolojik gelişimini yakından takip etmeleri.Gösterilen davranış problemlerine karşı duyarlı olmaları.Kendi psikolojik çatışmalarını çocuklara yansıtmamaları ile daha sağlıklı çocuk yetiştirme mümkün olacaktır.



Erkek ve Kız Çocuklarda Boy - Kilo Oranları

Kız çocuklarda normal boy gelişimi

Doğumda 47-53 cm arası
3 .ay 54-64 cm arası
6.ay 58-70 cm arası
9.ay 61-75 cm arası
12.ay 64-80 cm arası
15.ay 68-84 cm arası
18.ay 71-88 cm arası
2.yaş 76-95 cm arası
2.5 yaş 81-100 cm arası
3.yaş 85-104 cm arası
3.5 yaş 89-108 cm arası
4.yaş 92-112 cm arası
4.5 yaş 94-115 cm arası
5.yaş 97-118 cm arası
5.5yaş 100-121 cm arası
6 yaş 103-125 cm arası
6.5 yaş 105-128 cm arası
7.yaş 108-131 cm arası
7.5 yaş 112-134 cm arası
8.yaş 115-137 cm arası
8.5 yaş 117-140 cm arası
9.yaş 120-143 cm arası
9.5 yaş 123-146 cm arası
10.yaş 125-149 cm arası
10.5yaş 129-153 cm arası
11.yaş 133-157 cm arası
11.5yaş 137-161 cm arası
12.yaş 140-165 cm arası
12.5 yaş 143-167 cm arası
13.yaş 144-169 cm arası
13.5 yaş 146-170 cm arası
14.yaş 147-170 cm arası
14.5 yaş 148-170 cm arası
15.yaş 148-171 cm arası
15.5 yaş 148-171 cm arası
16.yaş 148-171 cm arası
16.5yaş 148-171 cm arası
17.yaş 148-171 cm arası


Kız çocuklarda normal kilo gelişimi

Doğumda 2.6-4.3 kg arası
3 .ay 4-7 kg arası
6.ay 5.4-9.2 kg arası
9.ay 6.4-10.8 kg arası
12.ay 7.1-12.1 kg arası
15.ay 7.7-13 kg arası
18.ay 8.3-13.7 kg arası
2.yaş 9.2-15.1 kg arası
2.5 yaş 9.9-16.3 kg arası
3.yaş 10.6-17.5 kg arası
3.5 yaş 11.2-19 kg arası
4.yaş 11.6-20.6 kg arası
4.5 yaş 12-22 kg arası
5.yaş 12.6-23.8 kg arası
5.5yaş 13.2-25.2 kg arası
6 yaş 13.7-26.6 kg arası
6.5 yaş 14.4-28.3 kg arası
7.yaş 15.3-30 kg arası
7.5 yaş 16.2-31.8 kg arası
8.yaş 17.3-34 kg arası
8.5 yaş 18.6-36.5 kg arası
9.yaş 20-39 kg arası
9.5 yaş 21.6-42 kg arası
10.yaş 23-45 kg arası
10.5yaş 24.8-49 kg arası
11.yaş 26.5-53 kg arası
11.5yaş 28-56.6 kg arası
12.yaş 30-59 kg arası
12.5yaş 32-61 kg arası
13.yaş 34-63.3 kg arası
13.5 yaş 36.5-65 kg arası
14.yaş 38-66.3 kg arası
14.5 yaş 39-67 kg arası
15.yaş 40-68 kg arası
15.5 yaş 41-69 kg arası
16.yaş 41-70 kg arası
16.5yaş 42-70 kg arası
17.yaş 43-71 kg arası


Erkek çocuklarda normal boy gelişimi

Doğumda 46-54 cm arası
3 .ay 55-66 cm arası
6.ay 60-72 cm arası
9.ay 64-77 cm arası
12.ay 68-82 cm arası
15.ay 71-86 cm arası
18.ay 75-89 cm arası
2.yaş 77-92 cm arası
2.5 yaş 83-100 cm arası
3.yaş 86-105 cm arası
3.5 yaş 89-109 cm arası
4.yaş 92-114 cm arası
4.5 yaş 95-118 cm arası
5.yaş 98-121 cm arası
5.5yaş 101-125 cm arası
6 yaş 104-127 cm arası
6.5 yaş 106-130 cm arası
7.yaş 109-133 cm arası
7.5 yaş 112-136 cm arası
8.yaş 115-139 cm arası
8.5 yaş 117-142 cm arası
9.yaş 120-145 cm arası
9.5 yaş 122-148 cm arası
10.yaş 125-151 cm arası
10.5yaş 127-155 cm arası
11.yaş 130-158 cm arası
11.5yaş 132-161 cm arası
12.yaş 135-165 cm arası
12.5 yaş 137-168 cm arası
13.yaş 140-171 cm arası
13.5 yaş 143-175 cm arası
14.yaş 146-178 cm arası
14.5 yaş 149-181 cm arası
15.yaş 152-182 cm arası
15.5 yaş 155-184 cm arası
16.yaş 158-185 cm arası
16.5yaş 160-185 cm arası
17.yaş 162-185 cm arası

Erkek çocuklarda normal kilo gelişimi

Doğumda 2.6-4.6 kg arası
3 .ay 4.1-7.5 kg arası
6.ay 5.6-9.7 kg arası
9.ay 6.5-11.3 kg arası
12.ay 7.4-12.5 kg arası
15.ay 8.1-13.5 kg arası
18.ay 8.7-14.3 kg arası
2.yaş 9.1-15 kg arası
2.5 yaş 10.3-17 kg arası
3.yaş 11.1-18 kg arası
3.5 yaş 11.7-19.3 kg arası
4.yaş 12.3-21.1 kg arası
4.5 yaş 12.7-22.6 kg arası
5.yaş 13.4-24 kg arası
5.5yaş 14.1-25.5 kg arası
6 yaş 14.8-26.8 kg arası
6.5 yaş 15.6-28.4 kg arası
7.yaş 16.4-30.1 kg arası
7.5 yaş 17.3-31.9 kg arası
8.yaş 18.1-33.8 kg arası
8.5 yaş 19-36.1 kg arası
9.yaş 19.9-38.6 kg arası
9.5 yaş 21-41.8 kg arası
10.yaş 22-45.7 kg arası
10.5yaş 22.9-49.4 kg arası
11.yaş 24.1-52.8 kg arası
11.5yaş 25.4-56.6 kg arası
12.yaş 26.7-60.1 kg arası
12.5yaş 28.3-64 kg arası
13.yaş 30-67.5 kg arası
13.5 yaş 32-70.4 kg arası
14.yaş 34.2-72.8 kg arası
14.5 yaş 36.8-7.5 kg arası
15.yaş 39.5-77.6 kg arası
15.5 yaş 42.1-79.5 kg arası
16.yaş 44.9-80.8 kg arası
16.5yaş 47.4-82 kg arası
17.yaş 48.4-82.7 kg arası


Not: Bu sınırlar en alt ve en üst değerler olup aradaki değerler normal sınırlarda kabul edilmektedir. Boy ve kilo ölçülerinde Prof .Dr. Olcay Neyzi , pediatri 1993 , 1.cilt ten faydalanılmıştır. (nobel kitabevi 2.baskı)
 

Çocukluk Yaşlarında Sık Görülen Psikososyal Sorunlar


Çocukların gelişiminde ve hayata uyumunda, yaşadıkları çevrenin özellikle ailenin yeri oldukçaönemlidir. Davranışlarının şekillenmesinde birlikte oldukları kişilerin davranışları rol oynar. Ebeveynlerin yanlış davranış ve yaklaşımları karşımıza bir takım davranış bozuklukları olarak ortaya çıkar. Bizi ilgilendiren bizim çocuğa nasıl davrandığımızdır. Ona doğru davranıldığında o da doğru davranışları kendi bünyesinde oturtur. Tabi çocuğun genetik olarak yapısal bozuklukları varsa, o ayrı bir konu. Onları tek tek irdeleyip tedavi etmek gerekmektedir.

Çocuklar, hayata fiziksel ve ruhsal olarak hazır gelmezler ve yardıma ihtiyaçları vardır. İlk doğduğunda oturmayı, dönmeyi, giyinmeyi bilmez. Kişisel ihtiyaçlarını kendisi yerine getiremez. Bunları zaman içerisinde öğrenir.

Bizim amacımız fiziksel yeteneklerini ve ruhsal yapısını doğru geliştirmesini, zeka ve becerilerinin doğru bir şekilde kurulmasını sağlamaktır. Bu iki şekilde gerçekleşir. Birincisi çocukların taklit ederek öğrenmesi, ikincisi de çok soru sorarak öğrenmesi. Çocuklarla konuşmak,oynamak, sevgi gösterisinde bulunmak onların becerisini ve yeteneklerini
geliştirir.Çocuklara verebileceğimiz iki özverimiz ya da birikimimiz vardır; Zaman ve sevgi. Önemli olan bu ikisini birlikte vermektir.

Çocuğa Zaman Nasıl ve Neyle Verilir?

Çocuğa zaman vermek ya da ayırmak, konuşmak, birlikte oynamak, televizyon izlemek gibi farklı şekillerle olabilir. Aslında, her olayı zaman ayırmaya dönüştürmek mümkündür. Zaman ayırmamanın zıddı ise ilgisizliktir. Çocuklara zaman ayırmak onun her hareketine ilgi göstermektir. Böylece taklit ve soru sorma hareketini iyi yönlendirebiliriz.

Soru Sorma Yoluyla Öğrenme

Çocukların soru sormalarındaki genel felsefe nedir?

Bilmediği şeyleri öğrenme arzusu, taklit etmedir. İnsanlar davranışlarını genellikle gözlemleyerek yaparlar. Saç tarama, diş fırçalama bunlar sosyal öğrenim metodu adı verilen gözlemleme ile öğrenilir. Davranışları sevdiğiniz ve değer verdiğiniz kişilerden öğrenmişseniz bunlar sizin için kıymetli davranış olarak kabul görür. Birikimlerinizi verme özelliğiniz, çocuğun zeka ve becerilerinin nereye kanalize olacağı konusunda ipucu verir. Elinizdeki birikimleri, zorla ya da sevgiyle vermek sizin elinizdedir.

Çocuk gelişiminin en önemli noktası davranışlarına ilgi göstermek, oyunla ve sorularına cevap vererek öğrenme ihtiyacını karşılamaktır.

‘Bu nedir?’ ile ‘Bu tükenmez kalem midir?’ soruları arasında bilme farkı vardır. İlk soruda kalem çeşitlerini bilmediğiniz anlaşılır. İkincisinde ise, kalem çeşitlerini bildiğiniz anlaşılır. Hayatta soru sorabilmek bir takım şeyleri bilmek demektir, bilmeyen kişinin soru sorması çok zordur. Dolayısıyla soru sorabilmek bir şeyi bilmeyi gerektirir. Çocuklarda da
böyledir. Zeka çocuklarda 3, 6, 10.5 yaşında aşama kaydeder. Dolayısıyla çocuklar bazı şeyleri bilir fakat kıyaslama yapabilmesi ve anlaması için zekasının biraz daha gelişmesi gerekir.


Çocuk Soru Sormuyorsa Ne Yapmalıyız?

Biz ona açıklamalıyız. Ona hayatı anlatarak, öğrenmesine yardımcı olmalıyız. Çocuk aşırı ilgi ister, patolojik ilgi, kendini yenileme isteği olabilir. Mesela her seferinde kapıya tekme atıp kaçabilir buradan da ilgi istediğini anlıyoruz. Tekme ile ifadede çevrede ya da evde biraz sertlik yanlısı davranışlar ya da konuşmalar olduğunu anlayabiliriz. Çocuğu 70-80 yıllık bir hayata hazırlamak için onun davranış ve kişiliktemellerini 6 yaşına kadar sağlıklı olarak oturtmak gerekmektedir. Onların davranış, yemek, konuşma yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmak gerekir.

Güzel Konuşan Çocuklarla - Konuşmayanlar Arasındaki Fark Ne Olabilir?

Çocuğun güzel konuşmasında ailenin ve çevrenin çocuğun yanında güzel konuşması etkilidir. Çocuklarda soruları seçme, eleme mümkün olmayabilir. Akıllarına gelen her şeyi sorabilirler, bunu yadırgamamalı ve onlara yakınlaşmamız için bir fırsat olarak görmeliyiz. Mesleki anlamda da doktorlar, hemşireler olarak çocuklara nasıl yanaşacağımızı bilmemiz
gerekir.

Taklit Yoluyla Öğrenme

Çocuklar genel olarak gördüklerini ve öğrendiklerini taklit etmeye çalışır. Taklit yeteneği basit bir olay değildir ve çocuğa önemli davranışsal kazanım sağlar. Anne ve babaların, eğitimcilerin, çocuklarının yanındaki
davranışları çok önemlidir. Nitekim hastanede uzun süre yatmak zorunda kalan çocuklar; hemşireleri, doktorları taklit ederek davranışlarını, becerilerini inanılmaz bir şekilde geliştirmektedir. Eğitim düzeyi yüksek hemşire ve doktorlarla beraber zaman geçirmek, onların davranışlarını, buna imkanı olmayan diğer çocuklardan daha fazla geliştirmelerini sağlamaktadır. 

Doktorlar ya da hemşireler "Hadi bana bu sabah ne öğrendiğini anlat" dediğinde onunla ilgilenmiş oluyor. Oda yeni öğrendiği şiiri, şarkıları sizin için söylüyor ve daha çok öğrenmeye gayret ediyor. Bunun tersini yaparsanız davranışları olumlu şekilde gelişmez.

Oyunla Öğrenme

Beceri; fiziksel davranışlarda, kabiliyet ise; zihinsel davranışlarda gelişme anlamına gelir. Kabiliyette dikkat edeceğimiz noktalar vardır. Oyun oynamak; çocukların sosyal, fiziksel, arkadaşlarla diyalog gibi beceri ve kabiliyetini geliştirir. Oyun çocuğun cinsiyetine, yaşına uygun olmalıdır. Çocukların çok fazla kucağa alınmasını tavsiye etmiyoruz çünkü bir süre sonra her kucağa alanın ona güven verici, sahiplenici olduğu zannedilmektedir. Bu doğru değildir. O nedenle kucağa almanın belli bir yaşı vardır.

Oyun oynamada bize yardım eden unsurlar vardır. Oyuncaklar ve öğretici oyunların seçimi önemlidir. Mesela tek merkezden test çözme şeklinde yapılan üniversite sınavları, öğrencilerin yaratıcılık özelliklerini değerlendiremediği ya da idarecilik özelliklerini ortaya çıkarmadığı gerekçesiyle sorgulanmaktadır. Çocuklarla oyun oynama nedenimiz yeteneklerini, becerilerini ve kabiliyetlerini ortaya çıkarmaktır. 

'Kabiliyetlerini nasıl açığa çıkarırız' sorusunun cevabı için bir araçtır. Kabiliyetlerini ve yeteneklerini keşfetmemizi, geliştirmemizi sağlayacak oyuncaklar vermemiz gerekmektedir. Ahmetcan adında 3.5 yaşında bir hastam var. Sinirli ve huysuz bir çocuk. Evindeoyuncak dolu. Ahmetcan'ın her ağladığında ya da huysuzlaştığında kendisine oyuncak veriliyor. Bunlar çocukta konsantrasyon sorunu yaratıyor. Çocuk hangi oyuncak ile oynayacağını bilemiyor, öğrenme - araştırma hevesi eksik kalıyor. Burada anne çok önemli. Çocuğunun her şeyi olsun istiyor. Bu dönemde anneler sabırsız, agresif olmamalı. Bir bebek 9 ay olmadan doğmuyor ve 9 ay dolmadan yürümüyor. Yaşamda da böyle, her şey zamanla oluyor.Zamanından önce aşırı baskı uygulamanın faydası bir yana, çocukta davranış ya da zihinsel bozukluklara neden olabilmektedir.


Çocuklarda Oyunun En Önemli Noktaları

1-Çocuklar oyuncakları yapıp bozararak öğrenir. Bu hayatın diğer alanlarında da böyledir. Çocuğa 'sıcak su yakar' dediğinizde bir şey anlamaz.Çocuk buharı ya da sıcağı hissettiğinde, eli yandığında öğrenir. O zaman dokunmamayı, sıcak ile soğuk arasındaki farkı öğrenir. Banyo yaparken suyu biraz sıcak açtığınızda o rahatsız olur ve sıcak- soğuk su farklılıklarını anlar. Çocuklarda ilk önceleri sıcak-soğuk duyguları gelişmediği için, dışarıdaki ve içerideki giysiler arasında fark yoktur. Bu farklılıklar zamanla oluşur ve nerede nasıl giyineceğini zamanla öğrenir. Oyun, bu gibi farklılıkları deneyerek öğrenmenin en iyi yoludur. Ancak her türlü oyunda , onun verebileceği hasarlara karşı fiziksel önlemini almamız şarttır. Mesela çocuklar, hafif yüksek yerlerde yürümeyi severler, bunlara fırsat vereceksiniz ama düşme ihtimalini de önceden hesaba katacak ve bunu önleyeceksiniz. İp atlarken ipe takılıp yere düşeceği anı bilecek ve
tutacaksınız.

2-Oyunda başardıklarını takdir edip, alkışlamalıyız. Çizgi oyununda dengeli yürümeyi başardığında takdir etmeliyiz. Yapamadığında olumlu davranacağız. Belki oyuna başlamadan önce biraz öğreteceğiz ve daha sonra oyuna başlayarak başarmasına yardımcı olacağız.

Taklit Ederek Konuşmayı Öğrenme

Çocuklar 4-5 aya kadar anlamsız sesler çıkarırlar ve 4-5 ay sonrasında da taklit edebilecekleri sesler çıkarmaya başlarlar. İki heceli kelimeler 10. aydan itibaren başlar. Seslenmeleri anlar, seslendiğinizdebakarlar. Bu sese reaksiyonlarının başladığı anlamını taşır. Konuşma çocuk gelişiminde önemlidir. Konuşma koordine hareketlerden biridir. İfade edebilme becerisi ile kelimeleri akılda tutarak ifade edebilme kabiliyetinin başarılı şekilde koordinasyonu konuşmayı sağlar. Nitekim günlük hayatta kişilere konuşmalarına, tonlama, vurgulamalarına göre değer veririz.


Öfke Nasıl İfade Ediliyor?

Öfkenin fiziksel değil de dile dökme tarzında ifadesi önemlidir. Dile dökme sanatı olarak adlandırılan ifade şekli öfkeyi; kendisine ve karşısındakine zarar vermeden anlatabilmeyi öğretir.

Çevrede ve ailede az konuşuluyor ise, çocuklar konuşmada güçlük çekerler. Anne yoksa ya da anne onunla az konuşuyorsa bu konuşma bozukluğunun nedenlerinden biri olabilir. Çocuklar bu durumda isteklerini daha ilkel bir şekilde öfke ile bağırmak ve tepinmek şeklinde ifade ederler. Bu bende varım, benimle de ilgilenin anlamı taşır. Mesela çocuklar okula gitmek istemediğinde biz bunu 'okula gitmek istemiyor' olarak algılarız. Çoğunlukla bunun altındaki gerçek sebep evdedir; Anne çocuğuna çok düşkündür ya da baba çok ilgisizdir. Bazen de ikisi de aşırı düşkündür ve her ikisinde de gönderip göndermeme korkusu vardır.

Hangi Çocuklar İyi Konuşamaz?

Çocuğa iyi örnek olmak, yanında güzel konuşmak onun konuşma yeteneğinin gelişmesini sağlar. Eğer konuşma özelliği üzerinde durulmazsa 3 ile 5 yaşları arasında özellikle erkek çocuklarda kekemelik ortaya çıkmaktadır.
 
Bazen konuşmaya başlayıp kekeme olan çocuklarda vardır Bu tür kekemeliğin ve bazı tiklerin gelişme nedeni korkudur. Bunun üzerinde çok durmamak lazım, kekemelik; nedenini ortadan kaldırdığımızda bir süre sonra düzelmektedir. 

Onlara bir şey yaptırmak için kaybetme dayatması yapmayın. 'Bunu yapmadığın zaman beni kaybedersin' gibi sözlerle korkutmamak gerekir. Kekeme çocuklarda 'bizim çocuğumuz kekeme yerine', 'bizim çocuğumuz dikkatli konuşmaya özen gösterir' demek daha doğrudur. Bu çocukları ısrarla, sabırla dinlemek
gerekir. 'Ben anladım, sen şunu demek istiyorsun' dememek lazımdır.

Korkuyla Öğretme

Çocuk yetiştirme kültürümüz ne yazık ki korkuya dayalıdır. Korku üzerine konuşma sohbetleri sıkça yapılır. 7 aylıktan itibaren çocuğun odasının ayrılmasını önermekteyiz. Bu tür konuşmalardan sonra çocuğun ayrı odada uyuması beklemek hayli zordur. Korku konusunda alabildiğine geniş bir kültüre sahibiz. Karanlık odaya kapatma, acı biber sürmek gibi ek korkutmalarımız da vardır.

Hırçınlığın Nedenleri Araştırılmalı

Çocuklardaki problemlerden biri hırçınlık ve kıskançlıktır.Bunlar aileleri sıkıntıya sokmaktadır.Genellikle inat ve hırçınlık; dediklerinin istediklerinin yapılmaması ile başlar. Ayrıca, hastalık, uykusuzluk gibi organik nedenleri de vardır. Nedeni araştırılmalı. Davranış bozukluğu ya da organik nedenlerden mi kaynaklandığı yoksa davranış bozukluğu mu olduğu kesinleştirilmelidir. Çocukların bir takım kozları vardır.

Hırçınlıkla, bağırmayla kendinse karşı ilginin arttığını keşfettirmemek lazımdır. Bazen çocuklar ellerindeki her şeyi atarlar, bu da aileyi etkiler. Bu durumda onlara asla öğüt vermemek, mümkün olduğunca sakinleştirme metodları uygulamak gerekir. Ama ilk önce kendimiz sakinleşmeliyiz.Sinirlendiğimizde, çocukta bu tür bir sinirlenmeyi öğrenmiş olmaktadır. Çocuk, "Anneee, Buraya gel!!.." diye bağırdığında siz de ona "Anne böyle bağırarak çağırılmaz" diye daha fazla bağırarak karşılık veriyorsanız, bu yöntem işe yaramaz. Yanına giderek beni daha sakin çağırdığında yanına gelirim demek, buna inandırmak daha önemlidir. Çocuklar bunu bir huy haline getirirlerse bunun ilacı yoktur. Sevgi ve ilgimize inanmalıdır, inatçı olmayan, hırçın olmayan çocukta çok sağlıklı kabul edilemez. Bunun dozunu ayarlamak, alternatifler üretmek lazımdır. Hırçınlaştığında onun önüne sevdiği şeyleri getirmeliyiz. Bunu yaparken sürekli çikolata vermek doğru değil, hırçınlığı bunu istemek için araç olarak kullanabilirler. 

Uykusuzluk durumunda hırçınlık oldukça fazla karşılaşılır. Hırçınlığın ilacı uyku, açık hava, çok sevdiği oyunlardır. Her insanın huzursuzluğunu,hırçınlığını atma yolu farklıdır.

Prof. Dr. Bülent Zülfikar



OKUMA GÜÇLÜĞÜ (DİSLEKSİ)

Çocuğunuzun Okuma ve Konuşmasına Dikkat!
 
Öğrenme güçlüğü olarak da bilinen disleksi, Türkçe karşılığıyla okuma güçlüğüdür. Özel bir öğrenme güçlüğü olan disleksi, her türlü zeka düzeyinde görülebilir. Okuma ve dolayısıyla yazma güçlüğünün yanı sıra kişide kısa süreli bellek, matematik, faaliyete yoğunlaşma, kişisel organizasyon ve sıralama alanlarında zorlukların da gelişmesine neden olabilir. Okuma güçlüğü, duygusal bozukluklar ve olanakların kısıtlı olması gibi nedenlerden kaynaklanmaz. Tamamen biyolojik kaynaklı bir sorun olarak nitelendirilmektedir. 


Disleksinin gelişimsel nörobiyolojik bir bozukluk olarak tanımlandığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Nörolojik Bilimler Bölümü konsültan hekimlerinden Dr. Lütfü Hanoğlu, ailevi yönü kuvvetli olmakla beraber çevresel faktörlerin de bu hastalıkta etkili olabildiğini söylüyor. Hastalığın nedeninin ise henüz bilinmediğini açıklayan Dr. Lütfü Hanoğlu, "Beyinde bazı yapısal anomaliler ile beraber gelişiyor. Sağlıklı kişilerde işitme ve konuşma merkezlerinin bulunduğu temporal lobunun planum temporale bölümü, karşı beyin yarısına göre daha büyüktür.  Disleksisi olan kişilerde ise fizyolojik olan bu asimetri kaybolur. Ayrıca sol temporal lob, beyincik ve iki taraflı temporo-parieto-oksipital bileşke, frontal (ön beyin) lob ve bazı olgularda tüm beyin ve gri cevherde azalma saptanmış. Bu bulgular, bilginin işlemlenmesinde bir aksaklık olduğunu destekliyor. Beyinde disleksiye neden olan anomali yanında görsel, uzamsal ve yan düşünme gibi adeta telafi edici yeteneklerin fazlaca geliştiği ve bunlar ile öğrenmenin sürdürüldüğü düşünülüyor" diyor.


Belirtileri Neler?

Toplumun yüzde 4-5'inde değişik düzeyde okuma güçlüğünün görüldüğünü kaydeden Dr. Lütfü Hanoğlu, hastalığın belirtilerini ise şöyle anlatıyor: "Kelimelerin ve bazen de simgelerin kullanımında güçlük hastalığın ilk belirtisini oluşturuyor. Kelimelerin içinden sesleri ayırt etmekte zorluk olduğu için bu sorunu yaşayan kişilerin yüzde 60'ında fonolojik sorun, yani seslerin telafuzunda bozukluk görülüyor. İlkokula başlandığında okuma güçlüğü ile birlikte yazma ve seslendirme hataları belirginleşiyor." 


Dr. Lütfü Hanoğlu'nun verdiği bilgilere göre; dislektik hastalar yazılardaki kelimeleri doğru ve akıcı bir şekilde okuyamıyor. kelimeleri seslendiremiyor ya da seslerin şifresini çözümleyemiyor.Aşina olmadığı kelimeleri konuşurken kullanmasına karşın yazılı olarak çözümlemekte zorlanıyor. 


Bireysel Yetenekler Ortaya Konmalı

Dr. Lütfü Hanoğlu, dileksinin, kişinin gelecekteki meslek seçimini kısıtlamadığını ancak her dislektik bireyin zayıf ve güçlü olduğu alanlar olduğunu da aktarıyor. Dislektik hastaların, matematik, sanat, tasarımcılık gibi alanlarda çok başarılı olabildiklerini söyleyen Dr. Lütfü Hanoğlu, "Önemli olan bu sorunun erken saptanıp kişinin doğru eğitimi alması ve bireysel yeteneklerin ortaya konulmasıdır" diyor. 

Nasıl Tedavi Ediliyor? 

Günümüzde disleksiyi ortadan kaldıran bir tedavi yöntemi ise mevcut değil. Ancak uzmanlaşmış eğitimcilerin yardımıyla disleksinin etkileri azaltılıyor. 

Disleksi tanısı konan çocuğa eğitimi süresince olabildiğince iyi destek verilmesi ve bunun okul içinde yapılması gerekiyor. Sorun yaşadığı alanda haftada 1-3 saatlik özel eğitim ile desteklenerek çocuğun normal sınıfında başarılı olması sağlanabiliyor. Bu aşamada aileye düşen görev, çocuğun güçlüğü nedeniyle sarsılan özgüvenini tazelemek. Bu sorunun kendisinin bir hatası olmadığı, güçlü alanlarının da olduğu konusunda onu ikna etmeli. 

  EĞİTİMDE TEKNOLOJİNİN ROLÜ NEDİR?

Eğer teknoloji yukarıda sunulduğu şekli ile algılanırsa, teknolojinin insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğu da rahatlıkla anlaşılır. Bu nedenle konumuz teknolojiyi kullanmak ya da kullanmamak değil, insan hayatında teknolojinin nasıl bir yeri ve konumu olacağıdır. Bu üzerinde birçok değerli kişi ve kuruluşun çalıştığı önemli bir konu olmuştur.

1. Herbert Simon teknolojiyi insanın kendi yapay iç dünyasıyla dış çevre (doğa) arasında bir ara-yüz olarak görmektedir.

2. Carnegie Komisyonunun bu konuyla ilgili vardığı sonuç şöyledir: "Teknoloji öğretimde yardımcı bir rol üstlenmelidir, öğretimin amacı haline getirilmemelidir. Teknoloji sadece var olduğu için kullanılmaya çalışılmamalı ya da teknoloji kullanılmadığında çağ dışı kalınacakmış gibi bir korkuya kapılmamalıdır. Bizler, gelişmiş teknoloji kullanımının öğretimde doyum ve başarıya ulaşabilmek için tek başına yeterli olduğuna inanmıyoruz. Birçok ders için dönemde birkaç saatlik teknoloji desteği yeterli olmaktadır. Bazı dersler için teknoloji, dönemin yarısından çoğunda kullanılabilir; ama bütün bir dönemde böylesine bir teknoloji desteğine ihtiyaç duyulabileceği ders sayısı yok denebilecek kadar azdır (Carnegie Commission On Higher Education, 1972, s.11).

3. Eğitimi etkileyen teknolojik gelişmeleri tartışan çok fazla yayın, makale vardır. Bunlar arasında dikkat çekici olanlar aşağıya çıkarılmıştır.

a) Alfabe, insanoğlunun bilgiyi paylaşması, kaydetmesi, ve saklaması için entelektüel bir araç olmuştur. Kağıdın icadı ve yazım araçlarının geliştirilmesi, alfabe yardımıyla yapılan işlemlerin daha kolay gerçekleştirilebildiği bir süreci başlatmıştır. Kitap, birçok sayfadan oluşan, değişik tasarımlara sahip, sunmak istediği bilgiyi sıralı olarak veren bir araç olarak düşünülebilir. Kısaca kitap, teknik açıdan bakıldığında televizyon gibi, bilgisayar gibi vermek istediği bilgiden farklı bir yapıya sahip bir araçtır. Matbaanın icadından sonra kitap yaygınlaşarak hemen herkesin ulaşabildiği bir araç oldu. Karatahta hem öğrencinin hem de öğretmenin aynı anda aynı konu üzerinde çalışabilmesine olanak sağlayan ilk sınıf içi iletişim araçlarından birisidir. Okul otobüsü öğrencilerin uzak yerlerden öğretim yerlerine taşınması ve dolayısıyla uygun eğitim ortamının sağlanması açısından bir öğretim aracı olarak görülebilir (Knezevich & Eye, 1970, ss.19-22).

b) Engler teknolojiyi eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Şöyle der: "eğer eğitim her yönüyle öğretmen, öğrenci, ve çevre arasındaki bir iletişim ağı olarak görülürse, o zaman öğretim teknolojisinin bu ilişkileri tanımlamada önemli bir görevi olduğu anlaşılabilir" (Engler, 1972, s.62).

c) Indiana University'den Robert Heinich öğretmenlerin eğitim teknolojisine yaklaşımlarını şöyle dile getirmektedir:

"Peter Drucker'in bir makalesinde söyledikleri büyük oranda yanlış anlaşılmıştır; bu makalede kısaca şöyle denmekteydi: -öğrenme ve öğretme, yeni yöntemlerden, hayatın başka hiçbir safhasının etkilenmeyeceği kadar derinden etkilenecektir. İnsanoğlunun en muhafazakar olduğu bu eski öğretme sanatında yeni yaklaşımlara, yöntem ve araçlara ihtiyaç vardır. Bu yeni geliştirilecek yöntemler sayesinde, öğretmenler beceri ve yeterliliklerini arttırarak daha etkili olacaklardır. Bu sayede öğretme, henüz araçları ile günümüze ayak uyduramamış geleneksel bir sanat olsa da, sıradan bir insanın üstün bir performans sergileyebilmesini olanaklı kılacaktır.- Yanlış anlaşıldığından bahsettim; çünkü birçok eğitimci bu makaleyi okuduktan sonra başlarını sallayacak ve kullanılacak araçlar sayesinde sınıf içerisinde öğrenim başarısının artacağını düşüneceklerdir. Fakat burada asıl söylenmek istenen, ancak öğretim teknolojileri kullanıldığında sıradan bir insanın üstün bir performans gösterebileceğidir; yoksa gelişmiş teknoloji kullanmak tek başına yeterli olmayacaktır (Heinich, 1970, s.56).

Kaynak:  www.ceit.metu.edu.tr



Çocukta Davranış Eğitimi

 

 

İstediğiniz Davranışları Nasıl Arttırabilirsiniz?

a) Överek

b) Gülümseyerek, sarılarak, öperek

c) Sevdiği bir işi yaparak ( Örneğin bir öykü okuyarak, TV de sevdiği bir programı izlemesine izin vererek, parka götürerek gibi.)

d) Küçük bir hediye vererek ( Örneğin bir paket şekerleme gibi)

 

Unutmayın ki çocuk ödüllendirildiğinde başardığını anlayacaktır, ve bu onun bu davranışı sürdürmesini güçlendirecektir.

Unutmayın ki, övgü ana babalarında kendilerini iyi hissetmelerini sağlar, devamlı eleştirmek ve tehdit etmek ana babaların da kendilerini kötü hissetmelerini sağlar.

Unutmayın istediğiniz davranışı övün ve istemediğiniz davranışı görmezden gelin.

Olumlu davranışları hemen, açık bir biçimde ve her seferinde ödüllendirin. Çocuğunuza sizin hoşunuza giden şeyin ne olduğunu söyleyin. Olumsuz davranışları her seferinde tutarlı biçimde görmezden gelin.Bu davranışı başkasının ödüllendirmesine izin vermeyin.

Olumsuz davranışlarıyla ilgi çektiklerinde çocuklar sıklıkla bu durumdan hoşnut olurlar.

Onlara dargın olduğunuz zaman bile aslında onlara ilgi göstermiş olursunuz bu nedenle yalnızca görmezden gelmeye çalışın.

Bağırarak, vurarak, küserek de olsa ilgilenmek istenmeyen davranışlarıarttırır.

Eğer onun şeker yemesini istemiyorsanız bu isteği duymazdan gelin, hiç pesetmeyin. Bunu her şeker isteyerek ağladığında yapmalısınız.

BAZEN İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI GÖRMEZDEN GELMEK MÜMKÜN OLMAYABİLİR

Eğer davranışlar tehlikeli ve yıkıcı ise o zaman HAYIR demek zorunda kalabilirsiniz ya da onu oradan uzaklaştırmak ve hareketlerini kısıtlamak gerekebilir.

Sürekli eleştiri bir süre sonra çocuk için anlamsızlaşır. Eğer HAYIR sözünü çok sık duyarsa kulaklarını tıkamaya başlayacaktır. Bu nedenle HAYIR demenizin çok önemli olduğuna karar verdikten sonra bunu sürdürmelisiniz.

Ana babaların yerine getiremedikleri boş tehditleri bir süre sonra çocuğun ana babalarının sözüne inanmamasına neden olur.

İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI NASIL AZALTIRSINIZ?

Sonunda pes edip ödüllendirdiğinizde çocuğun istemediğiniz davranışını sürdürmesini sağlamış olursunuz. Eğer her seferinde şeker almak için çığlık atmasını istemiyorsanız çığlıklarını duymazlıktan gelin ve böylece sizin söylediğinizi yapan biri olduğunuzu öğrensin.

Eğer beş on dakika sonra pes ederseniz eğer o süre boyunca bağırırsa sizi sonunda boyun eğeceğinizi öğrenecektir. Bu nedenle pes etmeden sonuna kadar gidebilmelisiniz.

Genellikle ana babalar yalnızca çocukların olumsuz davranışlarını onların tutturucu hallerini görürler, sorun çıkarmadığı iyi davrandığı zamanları fark etmezler. Halbuki istediğiniz davranışı övmeniz ve istemediğiniz davranışı görmezden gelmeniz gerekir.

NASIL DAVRANAN BİR ÇOCUK İSTERSİNİZ

1. Net ve açık kurallar koyun: Örneğin yatağa yatış saati, yemek zamanları belli değişmez düzen içinde gerçekleşsin.Bu tür bir değişmezlik çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar. Neyin kabuledilir, neyin kabul edilemez olduğunu çocuk daha iyi bilir. Evdeki tümerişkinlerin bu kurallar konusunda anlaşması gereklidir. Farklı ve uyumsuzmesajlar çocuğun kafasını karıştırır.

2. Yapmasını istediğiniz şeyleri net ve tutarlı biçimde anlatın. Çocuğunuzun sizin ne söylediğinizi tam anladığından emin misiniz?

3. Yeni istenen davranışlar öğretin:

a) Yönlendirme: Göstererek, yardımcı olarak ve yapabilmesine izinvererek yeni bir davranış öğretebilirsiniz

b) Her seferde tek bir adım:  Zor işleri daha küçük adımlara bölerek çocuğun her seferde bir adım öğrenmesini sağlaya bilirsiniz.

c) Başkalarından öğrenme: Çocuklar anababalarını örnek alır onlar gibidavranırlar.

d) Çocuğunuzun sizin istediğiniz gibi bir şey yaptığını fark etmeye dikkat edin ve onu hemen övün.

ÇOCUĞUNUZA DUYGULARIYLA NASIL BAŞ EDECEĞİNİ ÖĞRETİN

1. Çocuğunuzun size anlattıklarını dikkatle ve sessizce dinleyin

2. Onların duygularını anladığınızı kısaca ifade edin ( evet, anladım gibi)

3. Çocuğunuzun tanımlamaya çalıştığı duygusunun adını koyun. (çok kırılmış olmalısın vs. gibi)

Unutmayın :  Tüm duygular  kabul edilebilir ancak bazı davranışlar kabul edilemez ve sınırlanmalıdır.

ELEŞTİRİ DEĞİL İŞBİRLİĞİ

Çocuğunuza olumlu tutumları öğretirken eleştiri yerine işbirliği yaparak birlikte çalışın. Şunları yapmaktan kaçının:

 

1. Suçlamak

" Yine kardeşini ağlattın. "

2. İsim takmak

" Kıskanç bir çocuksun"

3. Tehdit etmek:

" Bunu bir daha yaparsan seni evden atarım"

4. Emir vermek:

" Hemen derslerini bitirmeni istiyorum"

5. Konferans çekmek:

" Kardeşini üzmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu bilmiyor musun, böyle yaparsan ilerde de kimseyle geçinemezsin. "

6. Uyarılar:

" O duvara çıkma, düşersin"

7. Acındırma cümleleri:

" Böyle davranman yüzünden hastalanıyorum, görmüyor musun? Senin yüzünden ölüp gideceğim."

8. Kıyaslamalar:

" Komşunun kızları ne kadar iyi notlar alıyor, sen neden onlar gibi değilsin?"

9. Alay etme:

" Dersini ne kadar da çabuk bitiriverdin, sen bir dahi olmalısın. "

10. Geleceğe yönelik tahminler:

" Böyle gidersen sen adam olamazsın."

SORUNLARLA BAŞETMEK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ?

1. Problemi tanımlayın

" Koridor çamur içinde kalmış"

2. Bilgi verin:

" Çamurlu ayakkabıların eve girmeden önce çıkması iyi olur."

3. İsteğinizi kısaca tek kelimeyle belirtin:

" Ayakkabılar"

4. Kendi duygularınızı anlatın:

" Silip temizlediğim yerleri çamur içinde görünce çok kızıyorum"

5. Hatırlatıcı notlar yazın:

" Lütfen eve girer girmez ayakkabılarınızı çıkarın"

CEZALANDIRMAK YERİNE NELERYAPILABİLİR:

1. O andaki duygunuzu çocuğun kişiliğine saldırmadan net şekilde anlatın:

" Notlarının düşük olmasına çok üzüldüm."

2. Kendi beklentinizi ifade edin:

" İkinci dönem notlarının daha yükseleceğini umarım"

3. Çocuğa kendini affettirme yolu gösterin:

" Derslerine daha fazla zaman ayırarak bunu halledebilirsin"

4. Çocuğunuza seçme şansı verin:

" Kendin çalışabilirsin ya da sana derslerinde yardımcı olacak birisi ola bilir, nasıl istersin?"

5. Problemi çözmek için birlikte çalışın:

a) Çocuğunuzun duygularını konuşun

" Bu karne senin için de çok üzücü olmalı"

b) Çocuğunuzu bu konuda birlikte bir çözüm üretmeye teşvik edin

" Bu sorunu çözmek için sen neler düşünüyorsun?"

c) Ortaya çıkan fikirlerin listesini yapın ve bu fikirler içinden hangilerini uygulamaya koyacağınıza birlikte karar verin.

" Evet,  bu söylediğini yapabiliriz."

d) İzleyin ve eyleme geçin:

" Bu söylediğini gerçekleştirmek için bir plan yapalım. "

e) Hiçbir zaman çocuğun sizi suçlamasına izin vermeyin:

" Sen hiç beni çalıştırmadın."

" Suçlama yok. Burada nasıl bir çözüm üretebileceğimizi düşünmeye çalışıyoruz."

ÖVGÜ

Övgüler çocuğun kendine güvenini arttırır ve yaptığı işe daha da hevesle sarılmasını sağlar.

Överken şunlara dikkat edin:

1. Genel şeylerden kaçının. Onun yerine gördüğünüz şeyi tanımlayın.

" Çok güzel bir resim yapmışsın " yerine " Bu resimde canlı renkler birarada kullanılmış"

2. Geleceğe yönelik yansıtmalar yapmayın, şimdiye yönelin:

" Sen büyük bir ressam olacaksın" yerine" Bu resim üzerinde gerçekten sabırla uğraştın."

3. Kendi duygularınızı anlatın:

" Bu resme bakmak içimi sevinçle dolduruyor."

4. Çocuğun övülmeye değer davranışını kısaca tanımlayın:

" Bu   resim çok özenli bir çalışmanın ürünü."


   Kaynak: İnternet






 
 

- İlköğretim öğrencilerinin yaratıcılıklarını geliştirmeleri için kapasitelerini aşan performans ödevleri verilmesinin ödevlerin veliler tarafından yapılmasına, bu durumun da çocuklarda özgüven kaybına yol açtığı bildirildi.

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kutlu, 2005-2006 Eğitim-Öğretim yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı'nın uygulamaya koyduğu "Yeni Müfredat Programı"nın eğitim bilimcileri tarafından hazırlanan iyi bir sistem olduğunu, ancak uygulamada sorunlar yaşandığına işaret etti.

En büyük sorunun performans ödevlerinden kaynaklandığına dikkat çeken Kutlu, ezbere dayalı öğrenimi engellemek için başlatılan "performansa dayalı ödev sistemi"nin öğrencinin kapasitesini aşacak kadar abartıldığını, bazı ödevlerin öğrencilerin gelişim düzeyine ve ilgisine uygun olmadığını savundu.

Kutlu, "Bu durum, öğrencinin ödevini velinin üstlenmesine yol açıyor. Maalesef, performans ödevleri veli merkezli olmaya başladı. Oysa, ödevini velisine yaptıran öğrencinin bırakın yaratıcılığını geliştirmesini, özgüveni kayboluyor. Bunun yanısıra okul motivasyonu da düşüyor" dedi.

Eğitim-öğretim işinin bir ekip çalışması olduğunu, bu ekipte önemli bir rolü olan ailelerin üzerlerine düşen görevin doğru yerine getirilmediğini belirten Kutlu, "Ailelerin görevi, çocuklarının proje ve performans ödevlerini bizzat yapmak değil, onlara rehberlik etmektir. Eğer çocuklarımızın öğreneceklerini uygulayan, günlük sorunlarının çözümüne transfer edebilen, yaratıcı, üretici ve eleştirel düşünebilen bireyler olmalarını istiyorsak kendimizi geliştirmeli, tüm bu zorluklara direnmeli ve daha gelişmiş bir ülke için bilinçli bir şekilde çaba gösterebilmeliyiz" diye konuştu.

Kutlu, ödevlerin belirlenmesi ve hazırlanan projelerin kontrol edilmesinde öğretmenlerin de son derce hassas davranması gerektiğini vurgulayarak şöyle dedi:

"Öğretmenler kutup yıldızı gibi olmalı. Öğrencilerine görevlerin yerine getirilmesinde gerekli rehberliği yaparak, yeteneklerini kullanarak ödev hazırlamalarını sağlamalı. Çocukların kapasitelerini doğru analiz etmeli ve bunlara uygun taleplerde bulunmalı. Ödevleri iyi kontrol etmeli, öğrenciye gerekli geri bildirimi sağlamalı. Ayrıca, velilerle iletişimini kuvvetli tutarak ödevlerin yapılma sürecine ne kadar dahil olacaklarını onlara anlatmalı. Bu sayede yeni sistemde hedeflenen amaca ulaşılabilir."

Kaynak : AA



NE ZOR ŞEYMİŞ BU EL YAZISI
yada
1.SINIF ANNE-BABASI OLMAK

                 Birinci sınıf anne babası olmak  z o r iş tir.
 
Sabır ve emek ister. Çocuklar önce eline kalem alırlar. Daha doğru düzgün tutamazlar bile. Sonra eline kalemi verir, düzgünce tutmayı gösteririz . Tabi sadece kalemi  tutması yetmez defter üzerinde nasıl yazacağını gösteririz . İlk başta bunları bile zor yapar çocuklar. Tabi her çocuk bir olmaz; bazısı hemen eline alır karalamalar yapmaya başlar. Hemen aferin benim kızıma, oğluma deriz.  Bazı ise defalarca uyarmamıza,  göstermemize rağmen kalemi düzgün tutturması günler bile alabilir. Çocuğun gelişimiyle ilgili tabiki bunlar. Bazı çocukların el kasları henüz pek güçsüzdür, zorlanırlar baya. Anne, babalar bu durumda çok kızarlar çocuklara. "Kızım, oğlum kaç defa dedim sana kalem öyle tutulmaz" diye ... Daha sonra karalama yaptırmaya başlarız . Elleri iyice alışsın kaleme deftere diye. Düzensiz çizgi çalışmalarıyla devam eder, sonra artık yavaş yavaş harflere benzer şekiller çizdirmeye başlarız, düzenli çizgi çalışmaları yani. Çocukların bazıları yine pek beceriklidirler hevesle yaparlar bunları ve de pek bi güzel. Anne babalar yine mutlu tabi. Yapamayanların anne babaları ise yine başta güzel güzel tekrar tekrar ellerinden tutarak yazdırırlar büyük bi sabır gösterirler. Sık sık öğretmenle görüşürler. Ya kendileri yardım istemek için gitmiştir ya da öğretmen çocuk okulda yapamıyor diye velisini çağırmıştır. Veli öğretmene, öğretmen de velisine dert yanar yapamıyor diye. Yani sık sık öğretmen -veli görüşmesi yapmaları gerekmektedir. Öğretmen neler yapılabileceğini daha iyi bilmektedir tabi. Veliyi yönlendirir. Nasıl çalıştırılması gerektiğini, eksiklerinin neler olduğunu söyler. Veli de evde çocuğuna bu konularda yardım eder. Velilerimiz çocukları okuma yazma öğrenirken her zaman yanında olmak , onlara yardımcı olmak isterler. Okula başlayan minikler ve velilerinin ilk karşılaştığı sorunlardır bunlar.


                Birinci sınıfta tabiki sadece bu sorunlarla karşılaşmıyor velilerimiz. Şimdiye kadar yazma boyutuna baktık; işin bir de okuma boyutu var. Verilen her ses önce hissettirilir, sesin söylenişi verilir. Sonra yazılışı gösterilir. Çocuk sesi hem yazabiliyor, hem de sesi okuyabiliyorsa tanımıştır sesi. Önce e sesini öğreniyor çocuklar. e e e e  e e e ninniler söyleyerek başlıyorlar sesleri öğrenmeye. Sesli harf olduğu için pek zorlanmıyorlar bu harfte. Sonra l sesi geliyor hemen arkasından bunda zorlanıyorlar tabiki sessiz harf . Tek başına çıkartmak epey zor. Yazarken de e ve l yi başta karıştırabiliyorlar, sonra sonra alışıyorlar . e ve l yi ayrı ayrı öğrenmek pek bi işe yaramıyor tabiki. Artık okuma yazma öğretimindeki en zor yerlerden birine geliyoruz. Öğrenilen sesleri birleştirmeye e , l   ---->  el oluveriyor birleştirince. Velilerde de  yavaş yavaş yakınmalar başlıyor yine benim çocuğum sesleri tanıyor ama birleştiremiyor diye. Sabır sevgili anne ve babalar sabır. Herşey yavaş yavaş olacak. Daha ilk kez karşılaştı çocuklar bu olayla. Zamanla alışacaklar tabiki . Daha çooook sesimiz var öğrenmeye. el , ele ,el ele ,elle . Bunlar iki harfle oluşturduğumuz sözcükler.  Çocuklar sesleri birleştirmeyi kavradıklarında herşey çok kolay oluyor. Hemen olmuyor bunu kavramaları ilk verdiğimiz seslerde epey zorlanıyorlar, anlayamıyorlar. Velilerimiz burda çok telaşlanıyorlar. "Benim çocuğum sesleri okuyor, yazıyor ama birleştiremiyor. Ne yapmalıyım ? " Önce çocuğa patlıyorlar "Kızım, oğlum kaç defa söyledim. Hala niye okuyamıyorsun? Daha şimdi söyledim ya bu ele diye...  bu örnekler uzayıp gider . Çocukta okumak ister tabiki ama elinde değildir ki. Bu durumda onu azarlamak hiçbir işe yaramaz. Çocuğu okumaktan soğutur bazen bu sözler. Peki ne yapacak anne babalar .Sabırlı olup tekrar tekrar ara ara okutmaya devam edecekler. Belki de ilk hafta olmuyacak, başaramıyacak, siz yine dert yanmaya devam edeceksiniz. Ama öğretmen diğer sesleri öğretmeye devam edecek. Her sesin öğretimine sınıf seviyesine göre belli bir zaman ayırdıktan sonra diğer bir sesi verecek. Siz daha çok telaşlanacaksınız büyük olasılıkla ama merak etmeyin çocuklar bir yandan yeni sesi öğrenirken, diğer yandanda eski öğrendiklerini yapılan çalışmalarla sürekli tekrar edecekler. Hem eski hem de yeni öğrenilenler tekrar edildikçe pekişecektir  İşte yapılan bu tekrarlarda bir bakacaksınız ki çocuğunuz geçen gün okuyamadığı sözcükleri artık okuyor.Çünkü  zamanla çocuklar bu birleştirme işinin mantığını kavrayacaklar. Sonra ise çok daha kolay olacaktır. 


                Çocuğunuz belki biraz geriden gelecek .Ama bu dönemde çokta önemli değil. Her çocuk aynı zaman da öğrenmez zaten . Hiç kimse de bunu beklemez. Bazı çocuklar 1-2 göstermede öğrenirken bazıları 10 kerede , bazıları ise diğerlerinden aylar sonra öğrenebilir. Bu normaldir. Her çocuk farklıdır ve her çocuğun  öğrenmek için bir zamanı vardır. Siz ne kadar çabalarsanız çabalayın o zaman gelmemişse siz boşuna kendinizi yıpratırsınız. Özellikle anneler bu konuda daha sabırsızdırlar. Çocukları defalarca tekrara ve çalıştırmaya rağmen başarılı olamıyorsa annelerden şu cümleleri sık sık duyabilirsiniz."Çıldırmak üzereyim. Sinirden kaç saattir ağlıyorum. Bu çocukta bir sorun var galiba...vb" Aslında bilseler ki çocuk zamanı geldiğinde okuyup yazacak ; eminim ki kendilerini bu kadar yıpratmazlardı.   Sene sonu geldiğinde bir sınıftaki öğrencilerin en fazla 2 veya 3'ü okumaya geçemez. Bunlarda da ya dil problemi vardır, ya evde anne baba okuma yazma bilmiyordur , ya da çocukta zihinsel bir problem vardır. Bunlardan ilk ikisi ileriki yıllarda okuma yazmaya geçebilir ama genellikle ilk yıl başarılı olamazlar çünkü daha fazla ilgi ve çalışma gerekir bu da okuldaki kısıtlı zamanda -evden de yardım almadığı için- pek mümkün değildir. Zihinsel bir problem varsada profesyonel bir yardım almak gerekir.


                Bazı çocuklarda verilen ses ve sözcükleri ezberliyorlar o zaman iş biraz zor tabi. Başta ezber olsada mantığını kavratmak gerekiyor. Yoksa öğrendikleri her sözcüğü ezberlemek çok zor . Önce sesi tanıyacaklar, okuyacaklar ; sonra yazacaklar ve en son da öğrenilen sesleri birleştirip okuyacaklar. Okuma yazma öğretiminde en önemli aşama öğrenilen sesleri birleştirmektir. Sesleri birleştirmeyi öğrenen çocuk okumayı başarır. Yazması içinde bol bol bakmadan yazma ,dikte çalışması yapmak gerekir. Öğrenilen ses ve sözcükler tekrar tekrar okutulduktan sonra önce bakarak yazma çalışması ve en son olarakta bakmadan yazma çalışması mutlaka yaptırılmalıdır. Sesleri birleştirerek okuyan ve bakmadan yazabilen öğrenci artık okuma yazmayı başarmış demektir. Bundan sonra bol bol okuma yazma çalışması yaparak okumanın hızlandırılmasına çalışılmalıdır. Çocuklar okuma yazmayı yeni öğrendiklerinde tekrar yaptırmak çok önemlidir. Yeni öğrenilen bilgiler çok çabuk unutulabilmektedir. Zaman zaman velilerimiz çocuğum okuma yazmayı öğrendi diye okuma yaptırmayı ihmal edebiliyor. Bu durumda çocuklarda gerilemeler oluyor.  Okuması hızlanmayabiliyor. Her gün düzenli olarak okuma yazma çalışması yaptırmayı unutmayın. Yoksa yaptığınız tüm çalışmalar boşa gidebilir. En baştan itibaren düzenli olarak okuma yazma çalışmasını ihmal etmeyin.


                     Okumaya geçen çocuklara bol bol tekerlemeler okutun. Bu dönemde çocuklar uzun yazılar okumaktan memnun olmazlar. Okudukları parçaları çok kısa olması önemlidir.  Bunun için en uygun okuma materyalleri hem kısa hemde eğlenceli olan tekerlemeler, şiirler ve  bilmecelerdir. Çocuklar bunları eğlenerek okur ve çok çabuk ezberlerler. Bu da okumalarını hızlandırmada önemlidir. Bu dönemde okunacak hikayelerde bol resimli , az yazılı ve büyük puntolu olmalıdır. Dil ve anlatımı da çocukların seviyesine uygun basit, anlaşılabilir olmalıdır. www.miniminibirlerim.com Okunan hikayeler mutlaka anlattırılarak çocuğun anlatım yeteneğide geliştirilmelidir. Bu arada kitaplardaki resimlerde anlattırılmalı ,kitapta yazanlarla ilgisi olup olmadığı sorulmalıdır.


                  Okuma yazma öğretiminde velilerimizin en çok dert yandığı konulardan bazıları da şunlar oluyor. " Çocuğum çok çabuk sıkılıyor? ", " Ders yapmak istemiyor? ", " Ders yaparken çok zorlanıyor ve ağlıyor? ", Ne yapmalıyım?   Çocukları  çok bunaltmamak gerekiyor aslında . Bu dönemde çocuklar yaşları gereği en çok oyun oynamayı seviyorlar. Ama gerek okulda , gerekse evde okula başladıklarından itibaren o kadar çok dersle meşgul ediliyorlarki bu onları çok sıkıyor. Düşünün okullar açılmadan 1 ay öncesine kadar diledikleri gibi oynayabiliyorlar, istedikleri gibi çizgi film izleyebiliyorlardı. Okullar açıldı ve çocuklar çok daha farklı bir dünyayla tanıştılar. Tabi bazı çocuklar anaokuluna gittikleri için daha kolay adapte olabilirler. Ama inanın onlar bile bocalıyorlar. Anaokulunda bol bol oyun oynuyor, şarkılar söylüyor, resim yapıyorlardı. Yeni bilgilerde öğreniyorlardı tabi ama bu 1. sınıftakinden daha farklıydı. Şimdi ise 1.sınıfa başladılar. Okuma yazma öğrenmeleri gerekiyor. Bu da çok kolay ve çok çabuk olacak bir iş değil .Büyük bir olay çocuğun yaşamında.  Bu dönemde velilerimiz sabırlı olurlarsa ne yapmaları gerektiğini bilirlerse çok daha kolay atlatılabiliyor. Veliler çocuklarını tabiki bu dönemde yalnız bırakmıyacaklar. Ödevleri , çalışmaları beraber yapacaklar. Ancak bazı velilerimiz çocuğu çalıştırırken illede öğreneceksin diye çocuğu zorlayabiliyorlar. Ama çocuk her gösterileni hemen öğrenemeyebilir. Ona zaman tanıyın. Bugün beraber çalıştınız ama hala öğrenemedi olsun yarın yine çalıştırırsınız. Yarın yine olmadı olsun öbür gün yine çalışmaya devam. O zaman öğrenene kadar çalıştırmaya devam ama kızmadan, bağırmadan elbet bir gün öğrenecek, demekki zamanı gelmemiş diyerek...Çocuktaki çok ufak bir ilerlemiyi bile görerek "Aferin bak biraz daha dikkat edersen olacak. Biraz daha çalışırsak başaracaksın." gibi cümlelerle en ufak ilerlemeleri çocuğa göstererek onu heveslendirmek gerekiyor. Yoksa "Hala okuyamıyorsun. Sen hiç okuyamıyacaksın." gibi sözler söylersek çocuk başarılı olamayacağını, ne yaparsa yapsın okuyamayacağını düşünür ki bu durumda çalışma isteği tamamen bitebilir. Onu güzel sözlerle ödüllendirmek; kızıp ,bağırmaktan çok daha etkili bir yöntemdir. Çocuğun üstüne gereğinden fazla düşerek onu bunaltmak hiç doğru değil. Bu tür bir davranış faydadan çok zarar verir. Çocukların okuma yazmadan soğumalarına neden olur . Çocuklara ders yaparken sıkıldıklarında ara vermek gerekir. Uzun süre ders yaptırmak yanlış bir tutumdur. Kısa kısa aralar vererek çalışma yaptırmak çok daha iyidir. Aralarda da sevdiği, istediği birşeyler yapmasına izin vermek gerekir. Çocuklara okuma yazma öğretirken oyunlardan da yararlanmak gerekiyor.Oyun şeklinde eğlenceli çalışmalar yaptırılabilir. Çocuklar okulda 6 dersin büyük çoğunluğunda okuma yazma çalışması yapıyorlar . Bide eve geldiklerinde anneler başlıyor  saatlerce ders çalıştırmaya. Çocuklarda sıkılıyorlar tabiki. Kendinizi bir de onun yerine koyun ve düşünün durumlarını. Okuldan geldikten sonra biraz çocukları serbest bırakmak gerekiyor. Oyun oynamaya ve dinlenmeye yeterli zamanı verdikten sonra çalışmaya başlamalıdır. Ne zaman çalışma yapılacağına önceden çocukla beraber karar verilmelidir. Çocuk neyi ne zaman yapacağını bilmelidir. Bu şekilde çocuğa ders çalışma disiplini de kazandırılmalıdır. Böylece çocuk planlı ve programlı olmayı da öğrenir. Bu ileriki yıllarda da devam ettirilmelidir. Böyle bir tutum okul başarısını olumlu yönde etkileyecektir. Sizde sürekli "Ders çalış. Dersini yap." demek zorunda kalmazsınız. Bu durumda çocuk ne zaman ders çalışacağını bilir.
                                                                   
30 Ekim 2008
                                                                                          Mehtap YAZAR
                                                                                          Sınıf Öğretmeni

 

DEMOKRATİK VE EKONOMİK GELİŞME İÇİN
"ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ'NİN" ÖNEMİ VE YERİ
 
 
24 Kasım Öğretmenler gününde, bir ulusun bağımsız varlığının öğretmenlerine sağladığı toplumsal konumun niteliğine bağlı olduğunu, ne yazık ki bir kez daha haykırmamızı zorunlu kılan koşullar süregitmektedir.

01 Aralık 2008 Pazartesi

ANA SORUN


24 Kasım Öğretmenler gününde, bir ulusun bağımsız varlığının öğretmenlerine sağladığı toplumsal konumun niteliğine bağlı olduğunu, ne yazık ki bir kez daha haykırmamızı zorunlu kılan koşullar süregitmektedir.

Oysa Cumhuriyet devrimlerinin eğitime ve dolayısıyla öğretmene verdiği önem, bu devrimlerin önderinin kılavuz edindiği şu ilkelerde açıkça ortaya konulmuştu:

"En önemli, en temel nokta eğitim sorunudur. Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum durumunda yaşatır; ya da bir ulusu tutsaklık ve düşkünlüğe bırakır."

"Ulusal kültürümüz uygar ilkelerle ve özgür düşüncelerle beslenip güçlendirilmelidir... Korkutma temeline dayalı ahlâk bir erdem olmadığı gibi güvenilir bir ahlâk da değildir."

"Okul, genç kafalara insanlığa saygıyı, ulusa ve ülkeye sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Ülkesini ve ulusunu kurtarmak isteyenler, aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmalıdırlar. Bunu sağlayan okuldur."

"Ne yazık ki yeryüzündeki yüzmilyonlarca müslüman kitleleri şunun ya da bunun tutsaklık ve aşağılayıcılık zincirleri altındadır. Aldıkları mânevi eğitim ve ahlak, onlara bu tutsaklık zincirlerini kıracak insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor; ÇÜNKÜ EĞİTİMLERİNİN HEDEFİ ULUSAL DEĞİLDİR!"



II. Dünya Savaşından sonra tüm ileri toplumlar, bu incelemeye temel olan UNESCO raporunun· belirttiği gibi, eğitim alanında çok ciddi sorunlarla karşılaştılar, ama bu konunun yaşamsal önem taşıdığının bilinciyle, ciddi çabalarla bunları aşmasını bildiler. Bu ciddi çabalar içinde öğretmenlerin konumunu iyileştirmeye ve geliştirmeye ilişkin olanlar, özel bir yer tutmuştur.

Yurdumuzda ise, aynı dönemde, üstelik yeni girilen çoğulcu siyasal - toplumsal yapının hem güvenliği, hem de gelişmesi için temel bir zorunluluk olduğu halde, demokratik ve laik içerikli, bilimsel düşünüşü kazandırmayı amaçlayan Cumhuriyet eğitimi, geliştirilmek şöyle dursun, baltalanmış, Cumhuriyetin, "GELECEK KUŞAKLAR SİZİN ÜRÜNÜNÜZ OLACAKTIR!" diyerek yücelttiği öğretmenlerimiz de sürekli itilip kakılmıştır. Sonuç, artık duyarsız bir biçimde karşılamaya alıştırıldığımız, ama sorumluluk duygusuna sahip her yurttaşı irkiltecek sorunlar yumağına dönüşmüş eğitim kurumlarımızdır.

24 Kasım Öğretmenler Günü'nde, eğitim kurumunun günümüz dünyasında kazandığı önem ve bu kurumun her açıdan tam merkezinde yer alan ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN çağdaş bir toplumda neleri gerektirdiği konusuna değineceğim; bu konudaki ölçütler Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri tarafından daha 1960'lardan bu yana benimsenen ve UNESCO ile ILO'nun öncülüğünde uluslararası düzeyde de yerleşmesi için "karar suretleri" (resolutions)ne dönüştürülmüş olan, ama asıl olarak Batılı devletlerin kendi ulusları için etkin biçimde uygulamaya geçirebildiği ölçütlerdir.

ÇAĞDAŞ TOPLUMDA EĞİTİMDEN BEKLENENLER


Günümüz toplum koşullarında eğitim kurumu en büyük örgüt, en büyük işletme durumuna gelmiştir: Örneğin Türkiye'de 500.000 öğretmeni, onbeş milyon öğrenciyi içine almakta, bir de bu öğrenci ve öğretmenlerin aile üyeleri ve yakınları dolayısıyla tüm ulusu doğrudan doğruya ilgilendirmektedir.

Bu durumun bir sonucu olarak eğitimin, çok büyük bir ciddiyetle ve çok geniş kapsamda ele alınması zorunlu olmuştur. Eğitim ile artık yalnız okulları ve üniversiteleri "işletmek"ten sorumlu olanlar, hükümetler ve kimi kamu görevlileri ilgilenmiyorlar; ülkesinin geleceği ile ilgilenen herkes kendisini eğitim hizmetinin başarısı ya da başarısızlığından bir ölçüde sorumlu sayarak bu alanla ilgilenmektedir. Çünkü bugüne de, geleceğe de, tüm gençlerinin zekâ ve yeteneklerini en iyi biçimde değerlendiren ulusların egemen oldukları ve olacakları kavranmış bulunuyor.

Çağdaş toplumlarda eğitim böylece devlet görevlerinin en önünde yer aldığı için, tüm yurttaşlar mesleki, sendikal, siyasal, bilimsel .. vb. her türden örgütleriyle eğitim sorunlarıyla yakından ilgilenmeye koyulmuşlardır.

Gerçi bu yoğun ilgi, konuyu çok az bilen anne-babaların da, moralleri bozulmuş öğretmenlerin de, kendilerine öğretilen şeylerin değerinden kuşku duyan öğrencilerin de kafalarını karıştırma sonucunu verebilmektedir. Ancak çağdaş toplumlarda bu güçlük de, asıl olarak öğretmenin mesleki ve toplumsal konumu geliştirilerek aşılmaya çalışılmaktadır.

Bu koşullar altında eğitimin rolünün de, öğrencilere belli bilgiler aktarmaktan çok, sürekli öğrenme zevki ve yeteneği kazandırmaya, çevrelerindeki dünyaya karşı ilgilerini uyandırmaya dönüşmesi gerekmektedir.

Bunun da ötesinde, özellikle toplumbilimcilerin ve kalkınma ekonomisi uzmanlarının katkıları eşliğinde, ekonomik gelişme için "insan kaynaklarının tam kullanımı"nın zorunluluğu görülmüştür. Daha önce ekonomik gelişme için yeterli olduğu düşünülen doğal kaynakların verimli kullanılması, limanlar, barajlar, iletişim ve ulaşım ağları, sanayi dizgeleri... gibi büyük yatırımların yapılması için gerekli olan çok sayıda yönetici, işletmeci, mühendis, teknisyen, büro görevlisi... vb. yetişkin insangücünü eğitim kurumunun yetiştireceği "keşfedilmiştir". Böylece bir okul, bir deney-odası, bir kitaplık, bir yüksek öğrenim kurumu... açmanın, ulusal serveti arttırmakla eş anlama geldiği bilinci güçlenip yaygınlaşıyor.

Sonuç olarak da eğitime öncelikli, ayrıcalıklı yer ayırmanın, yalnız ahlâki ve toplumsal değil, aynı zamanda doğrudan doğruya ekonomik gerekçeleri bulunduğu ortaya çıkmıştır. Çağdaş toplumların eğitim dâvalarını kazanmış sayılmalarında, bu bilincin yerleşmişliği başlıca bir etkendir.

Ne var ki Türkiye'de son kırk yılın siyasal iktidarları, çoğunlukla, eğitim kurumunu çağdaş zorunluluklara uygun bir yönde geliştirecek programlara sahip olmamışlardır. Hatta ne yazık ki bunun tersi yönde çabaların kasıtlı olarak sürdürüldüğü söylenebilir. Dar görüşlü politikacıların bu baltalayıcı tutum ve davranışları, Türk eğitim kurumunu ağır sorunlarla yüklü kargaşa ortamına sürüklemiş bulunmaktadır.

Nasıl Bir Eğitim?


Oysa hem bol, hem de nitelikli ürün veren bir eğitime kesin gereksinim olduğu açık. Çünkü eğitimin, tüm ulusal etkinliklerin aynı zamanda en pahalısı olduğu görülüyor. Çok büyük çaplı kaynakları gerektiren eğitim kurumu, bu kaynakları en verimli olacak biçimde kullandığı konusunda kamuoyuna hesap verebilecek durumda da olmalıdır.

Verimli eğitim anlayışında ne kürsülerinin arkasına çakılmış kalmış öğretmenlere, ne de yalnızca "dinleyici" konumunda tutulan öğrencilere yer vardır. Gereken eğitim, ders veren ile ders alanı karşılıklı konuşma, görüş alış-verişi, etkinlikleri birlikte yürütme ilişkileri içinde tutan bir eğitimdir. Bilgisayarlar, ses ve film (CD), TV ve radyo yayınları, öğretim amaçlı türlü donanımlar, geleneksel eğitim - öğretim yöntemlerinde önemli değişiklikleri gerekli kılmıştır. Bu ortamda örneğin Fransa'da eğitimin ilkesi "Yarının okulunu kurmalıyız!" (= rebâtir 1'ecole de demain!") olmuştur.

Bu hızlı değişim çağında, geçmişin kültür öğeleri içinden, ancak seçmeci bir tutumla yararlanılabileceği, çağla bağdaşır olan kültür ögelerinin korunup yaşatılması da bir gereksinim olarak belirmektedir. Bunun gibi geçici modalara kendini kaptırmanın, özellikle eğitim alanında çok yıkımlı sonuçlar vereceği de anlaşılmıştır. Ancak yine de her toplum, günümüz koşullarında varlığını sürdürebilmek ve gelişebilmek için, yarın ne biçim alacağını öngörmeğe çalışmak zorundadır. Bu yüzden de genç kuşaklara verilecek eğitimin, dünün eğitimi olamayacağı, tersine bu günün ve elden geldiğince yarının eğitimi olamak zorunda bulunduğunu da temel alınması gereken bir eğitim ilkesidir.

Öğretmenin Büyük Sorumluluğu


Böylesine büyük önem taşıyan ve ivedilik gösteren eğitim sorunlarına karşı alınabilecek önlemler bakımından öğretmen kilit önem taşıyan ana etkendir.

Bir eğitim - öğretim kurumunun açılması, asla yalnızca bir maddi kaynak sağlanması konusu değildir: yeterli öğretim görevlisi bulunması da zorunludur. Bu ise, uzun bir yetişme süresini gerektiren öğretmenlik mesleğini yapmaya hem istekli hem de yetenekli yeter sayıda kız ve erkeğin bu iş için yetiştirilmesini gerektirir. Başka deyişle eğitim alanında girişilecek her atılımın daha en başında öğretmen öğesi yer almaktadır.

Çünkü eğitim alanında girişilen her düzenlemeyi yürütecek olanlar, önünde - sonunda öğretmenlerdir. Eğitimin fiziksel ortamı ve maddi olanakları da çok önemli olmakla birlikte, en "iyi okul"un, en rahat döşenip en bol araç-gereçlerle donatılmış okul olduğu kural olarak söylenemez: çünkü en önemli olan şey, yapılacak eğitimin niteliğidir; bu ise öğretimi yapacak olan insanların, yani öğretmenlerin niteliğine bağlıdır.

Eğitimin Kilit Ögesı: Öğretmenlik Mesleği

Bu da öğretmenlerin toplumdaki yeri (statüsü) sorununa doğrudan doğruya bağlıdır; çünkü yeterli nitelik ve sayıda öğretmene sahip olabilmek, öğretmenlik mesleğinin toplumsal saygınlığına bağlı bir husustur. Bu saygınlık, genç yetenekleri öğretmenlik mesleğine çekmeği ve bu meslekte tutmayı sağlayacak düzeyde olmadıkça ne eğitimin gelişmesine, ne de dolayısıyla toplumsal - ekonomik gelişmeye olanak bulunamaz.

Öğretmenlere toplumda sağlanan mevki ve gösterilen saygının göstergesi, yaptıkları işin değerinin ve onların bu işi yapmadaki yeterliliklerinin bilinme ölçüsü ve başka meslek gruplarına oranla öğretmenlere sağlanan çalışma koşulları, ücret düzeyi ve başka maddi çıkarların düzeyidir. Bir bilge ozanımızın eskiden söylemiş olduğu gibi "Bir yerde sesinin güzelliğini değerlendirebilecek kulaklar yoksa, boşa soluğunu tüketme, başka yere git" ilkesi gereği, öğretmenliğin değerinin gerçekten bilinip içtenlikle gereğinin yerine getirilmediği bir ülkede ne en yetenekli toplum üyelerinden bu mesleğe istekli olanlar çıkar, ne de var olan öğretmenlerin yüksek bir güdülenme ile görev yapmaları sağlanabilir.

Öğretmenlik Mesleğinin Gerekleri


Çağdaş toplum koşullarında öğretmenlik mesleği, başka bütün mesleklerden daha büyük ölçülerde dinamizm, neş'e ve isteklilik gerektirmektedir. Yetişen kuşaklara bu özellikleri kazandırabilmek için önce öğretmenlerin bunlara sahip olmaları zorunluluğu kavranmıştır.

Öğretmenle öğrencinin sınıftaki doğrudan ilişkisine hiç kimsenin karışmaması gerektiği, bu ilişkinin verimli olmasının, tümüyle, öğretmenin hem sözleriyle hem de davranışlarıyla örnek olmasına ve öğrencilerde ilgi, güven ve saygı uyandırmasına bağlı olduğu anlaşılmıştır. Bunun için de öğretmenin, mesleği alanındaki en son gelişmeleri izleyip kendini sürekli olarak tamamlamak ve yenilemek zorunda olduğu bilinmektedir.

Çağdaş eğitimin öğretmenlerden istediği türlü yetenek ve becerilerin tümüne sahip bireyler bulmanın güç olduğu, ayrıca böyle bireylerin, toplumun öbür etkinlik alanları için de gerekli olduğu doğru ise de, eğitim kurumunun gereksinimleri öbür mesleklerinkiyle karşılaştırılamayacak ölçüde büyüktür. Bu nedenle iyi yetişmiş genç insan gücünün öğretmenlik mesleğine sürekli ve kararlı bir biçimde kazanılmasını ve var olanların da kaçırılmamasını sağlamak kesin bir zorunluluktur. Bu sağlanmadan, eğitimde hiçbir düzeltim ve iyileştirmenin başarılamayacağı bilinmektedir.

Öğretmenlik Mesleğinin Saygınlığı


Çağdaş ülkelerde öğretmenin toplumdaki manevi saygınlığına büyük önem verilmektedir. Öğretmen, yeni kuşakların zekâsını geliştirecek, kişiliklerini katılımcı demokratik birey kişiliği olarak eğitecek, hem bilgi hem de beceri sahibi olmalarına özen gösterecek, kısacası toplumu hergünkü çalışmalarıyla yeni koşutlara göre biçimlendirecek seçkin uzmanlar olarak görülmektedir.

Türkiye'de ise 1946'dan başlayarak siyasal iktidarlar öğretmenliği, geniş yığınları uyandırabilecek etki gücü nedeniyle baskı altına alıp türlü kara-çalmalara uğrattıktan ve Cumhuriyet Türkiyesi'nin eğitimbilime de, toplumsal-ekonomik kalkınma bilimine de çok önemli bir katkı olan Köy Enstitüleri'ni kapattıktan başka, kamuoyunda da öğretkenlik mesleğinin kolay iş, uzun tatil ve güvenli emeklilik olarak algılanması yanlışını düzeltecek bir çaba göstermemişlerdir.

Çağdaş ülkeler, öğretmenlik mesleğinin ekonomik koşullarını, bu mesleğin toplum için örneğin doktorluk kadar önemli, değerli ve katkılı olduğunu kabul eden bir anlayışla belirlemektedirler. Türkiye'de ise genel olarak gelir dağılımında adaletsizlikler durmadan ağırlaşırken, öğretmenlerin kimi öğrencilerinin harçlıklarından bile daha az aylıkla çalışmakta oluşlarına seyirci kalınmaktadır.

Bunun sonucu olarak öğretmenler arasında ilk fırsatta meslekten ayrılma akımı yaşanmıştır. Böylece öğretmenlik mesleğinde bilgi ve deneyim birikiminin zorunlu katkıları ve mesleğin istikrarlı gelişimi de önlenmiştir.

Türlü toplumsal koşulların etkisiyle girişilen, ama öğretmenlerin katılımı sağlanmadan yapılan ve eğitim kurumlarımızı bir "yaz-boz" tahtasına çeviren sözde "düzenleme"ler meslek üyeleri arasında bezginliğe yol açmıştır.

Türk hükümetleri ve politikacıları da öğretmenlik mesleğindeki bu bunalımın etkenlerini bilmektedirler; ne var ki, bir yandan dünya görüşleri çağdaş bir eğitim kurumundan yana olmadığı için, bir yandan da ülke ekonomisini büyük sıkıntılara sürüklemiş olduklarından, öğretmenin toplumsal konumunu yaraşır düzeye çıkarmanın, devletin gücünü aşan mali kaynakları gerektirdiği gibi gerçek-dışı bir gerekçeye sığınarak konuyu yüz üstü bırakmaktadırlar.

Kamuoyu da bu adaletsizliği ve baltalamayı bildiği halde, çocuklarını yetiştirmekten sorumlu olan öğretmenlerin ortalamanın altında bir düzeyde bulunmasını ve sık sık yoksulluğa yaklaşan bir düzeyde kalmasını olağan saymak gibi korkunç bir duyarsızlığa alışmış bulunmaktadır.

 Böyle bir durumda, haklı olarak toplumda güzel bir yer edinmek isteyen gençler, kendilerini ve kuracakları ailelerini ortalamanın altında tutacak bir mesleği niçin seçsinler? 

Prof. Dr. Özer OZANKAYA
                    Sosyolog




Bilgisayar Destekli Öğretim Yapılan Sınıflarda Öğretmenler Ne Yapmalı?

 

Öğretimde bilgisayar kullanımıyla ilgili en çok sözü edilen terim "Bilgisayar Destekli Öğretim"dir. Bilgisayar destekli öğretim, bilgisayarın bir dersin öğretiminde bir araç olarak kullanılmasıdır. Eğitsel ders yazılımları kullanan öğrenciler, bilgisayar başında kendi öğrenme hızları doğrultusunda konuyu öğrenebilirler.

Aşağıda bilgisayar destekli öğretim verilen sınıflarda, öğretmenin bilgisayarları ve eğitim yazılımlarını bir öğretim metodu olarak nasıl kullanması gerektiğine ilişkin bilgileri bulabilirsiniz. Burada söz edilen yöntemleri, bulunduğunuz koşullara göre değiştirerek daha etkin eğitim ve öğretim yöntemleri oluşturabilirsiniz.

Öğretmenin Tavrı

Bilgisayarın kullanıldığı bir sınıfta eğitim veriyorsanız, klâsik sınıf ortamından farklı bir ortamda olduğunuz bir gerçektir. Bu yüzden sınıf içi denetimde farklı yöntemler uygulamanız gerekebilir. Bu durumda öğretmen doğrudan bilgiyi aktaran kişi olmaktan çok bilgiye yönlendiren kişi olmalıdır.
Bilgisayar destekli öğretim yeni bir alan olduğu için, başlangıçta birçok konuda öğrencilerin yardıma gereksinimi olabilir. Bilgisayar kullanımı sırasında öğrencilerin yapmamaları gereken davranış ve hareketleri açık ve net bir biçimde ortaya koymalı, böylece öğrencilerin bilgisayarın oyuncak değil, bir eğitim aracı olduğunu kavramalarını sağlamalısınız. Sınıfı etkin bir biçimde yönetebilmek için sabırlı ve esnek bir tavır takınarak sınıf yönetimine hâkim olmanız ve bilgisayar kullanımı sırasında çıkabilecek güçlüklere karşı önceden hazırlanmanız tavsiye olunur. Bilgisayar kullanımına yabancı olmaktan kaynaklanan güçlükler ortadan kalktığında eğitim yazılımları da rahatlıkla etkili bir biçimde kullanılabilir.

 Yazılımların Kullanım Zamanı

Bilgisayar, kullandığınız ders kitapları ya da lâboratuar malzemeleri gibi etkili bir ders aracıdır. Burada öğretmenin hedefi öncelikle, günlük ders işleyişi sırasında, en yeni teknolojilerin ürünü olan bilgisayarı ne zaman kullanacağına karar vermek olmalıdır. İlköğretim müfredatına uygun hazırlanmış yazılımlarla, sınıfta işlediğini konuya uygun olarak, etkileşimli deneyler, oyunlar, alıştırmalar testler ve ansiklopedi bölümleri ile zenginleştirilmiş yazılımlar rahatlıkla sınıflarda kullanabilir.

Yeni Bir Döneme Başlarken
Hazırlık Evresi

Dönemin başladığı ilk hafta öğrencilere kullanacakları yazılım ve donanımlarla ilgili bilgi vermek ve onların bu yeni düzene alışmalarını sağlamak yararlı olur. Bunu yaparken de yıl boyu kullanılacak yazılımlar ve bilgisayar kullanımıyla ilgili temel bilgiler aktarılmalıdır. Bu yöntemle öğrencilerin bilgisayar kullanım düzeyleri, yazılım ve donanımlara yatkınlıkları konusunda bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu konuda eksik olan öğrencileri en başta belirleyerek onların bilgisayar kullanımı bilgilerini artırmak, daha sonra karşılaşabileceğiniz sorunları azaltacaktır. Hazırlık evresi sona erdikten sonra öğrenciler yazılımla ilgili etkinliklere başlayabilirler.

Sınıf Yerleşimi

Sınıfta kullanılacak bilgisayarların sayısına bağlı olarak yapacağınız bir sınıf düzenlemesinde öğrencilerin kullandığı bilgisayar ekranlarının tümünü görebilmeniz sizin için daha yararlı olacaktır. Böylece öğrencilerin dersleriyle ilgilenip ilgilenmediklerini, çalışmalarında hangi aşamada olduklarını kontrol edebilirsiniz. Ekranların tamamını göremediğiniz durumlarda da bilgisayar masalarını, aralarında dolaşabileceğiniz ve öğrencilerin çalışmalarını takip edebileceğiniz şekilde düzenleyebilirsiniz.

 Faydalı Öneriler

  • Bilgisayar kullanırken uyulması gereken kuralların olduğu bir listeyi her öğrenciye gönderebilir ve bir örneğini de sınıfa asabilirsiniz.
  • Öğrencilerin bilgisayarlarına ulaşarak yaptıkları iş hakkında bilgi edinebilmek için bilgisayarların birbirlerine bir ağla bağlı olduğundan emin olmalısınız.
  • Öğrencilerin çalışırken birbirlerinden fikir almalarını, grup çalışmaları yapmalarını destekleyebilirsiniz.
  • Öğrenciler kendilerine verilen ödev ve projeleri okuldaki bilgisayar lâboratuarlarında bireysel ya da grup çalışmaları ile yapabilirler.
  • Projektör ya da bir televizyon ekranı kullanarak öğrencilerin yaptıkları çalışmaları sınıfla paylaşmalarını ve kendilerini değerlendirmelerini sağlayabilirsiniz.
  • Öğrencilere kendi ekranlarını özelleştirme yani istedikleri rengi, fontu, sesi vs. ayarlama fırsatı verebilir ve böylece yazılımı kullanırken kendilerini daha etkin hissetmelerini sağlayabilirsiniz.
  • Öğrencilere yaptıkları çalışmaları kendi adlarıyla kaydetme alışkanlığı kazandırmak için yaptıkları işin adını taşıyan bir dosya yaratmayı ve tek bir bilgisayarı paylaşıyorlarsa kendilerine ait klâsörler içine yeni klâsörler açmayı öğretebilirsiniz.
  • Özel klâsörlerde dönem boyunca öğrencilerin yaptıkları çalışmaların kaydını tutabilir ve yapılan iyi ödevleri ilerde örnek amacıyla kullanabilirsiniz.
  • Öğrenciler beğendikleri resimleri toplu hâlde saklamak için bir klâsör oluşturabilirler.
  • Öğrencilere arama motorlarını kullanmayı öğretebilirsiniz. Örneğin öğrenciler "Başlat" menüsünden ulaşılan "bul" ile bilgisayarda istedikleri dosyayı arayabilir, "Düzen"den ulaşılan "bul" ile sayfa içinde aradıkları kavrama rahatça ulaşabilir ya da Internet'te yer alan arama motorlarını kullanarak istedikleri kavramı içeren web sitelerine girebilirler.
  • Günlük ödevlerle ilgili bilgileri ailelere yollayarak, evde ailelerin çocuklarının eğitimleriyle ilgilenmelerini sağlayabilirsiniz.
  • Aileleri Internet kullanımı konusunda bilgilendirmek için veli toplantıları düzenleyebilirsiniz.
  • Ödevleri bilgisayar yoluyla gönderip, konuyla ilgili web adresleri de önerebilirsiniz.
  • Sınıfa ait bir web sitesi oluşturabilir böylece bu siteyle aileleri; okul ve sınıf konusunda bilgilendirebilirsiniz.
  • Kendi okul ve sınıf sitenizde yer almak üzere hazırlayacağınız eğitim siteleri bağlantı listesiyle, aileler ve öğrencilere evden bu sitelere ulaşma olanağı sunabilirsiniz.
  • Günlük ziyaret edilecek siteler listesi oluşturarak, öğrencileri ziyaret edecekleri web adresleri konusunda yönlendirebilirsiniz.
  • Öğrencilerinizin faydalı web sitelerine girmelerini sağlamak amacıyla önceden oluşturduğunuz bir çocuk portalları listesi sağlayabilirsiniz. Böylece öğrenciler bu portallardaki eğitim etkinliklerine ulaşabilirler ve dilerlerse üzerinde çalıştıkları projeler hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirler.
  • Öğrencilerin, yazılımlarımızda bulunan Internet düğmesini kullanmalarını söyleyebilirsiniz. Öğrenciler bu Internet sayfamızda istedikleri eğitim konularını bulabilir ve yararlı sayfalara yönlendirilir.
  • Öğrencileri, yanlışlıkla girilmiş web sayfalarından çıkmak için kullanılacak geri düğmelerin ya da başka yöntemlerin, benzer sayfalara yönlendirebileceğine ve bu yüzden ekranı kapatmanın en iyi yöntem olduğuna dair uyarmalısınız.

 

Kaynak:  Meteksan Sistem A.Ş. Multimedya ekibince hazırlanmıştır.

 

 
  Metin Dervisoglu

Kartınızı Oluşturun
 
 
Free Hit Counters
Free Web Counters
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol